Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

28 EKİM 2016

27 Ekim 2016 Perşembe 21:11
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Farklı seçenekler sunan, gayet düzgün beş yeni filmin merhaba dediği yeni vizyon haftası, sinefillerin yüzünü güldüreceğe benzer. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

JULIETA
Yedinci sanatın ustalarından Pedro Almodóvar, yirmi birinci uzun metraj kurmacasında, bildik ‘duyarlıklarının’ izini sürüyor yeniden. Başı sonu son derece klasik olan ve gücünü belki de bu sağlam ve ödünsüz kafa tutuştan alan film, bir beyaz dizi naifliği taşısa da, ‘insan’ olmanın asgari paydasını anımsatıyor izleyicisine. Usta İspanyol, tanıdık ‘hassasiyetlerini’ sürdürüyor yine. Bir kadının, bir insanın his dünyasına bu denli samimi yaklaşmak. İnsanın ta yüreğine sokulmak ve hissettiklerinden taviz vermeden, küçük harfli bir mütevazilikte anlatmak öyküsünü… Duygusal dram, 2013’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Kanadalı yazar Alice Munro’nun üç kısa öyküsünden yine Almodóvar tarafından uyarlanmış perdeye. Ellili yaşlarını devirmeye hazırlanan ve sevdiği adamla birlikte, Madrid’den yeni bir yaşama başlama adına Portekiz’e taşınma hazırlığı yapan Julieta, sokakta tesadüfen karşılaştığı genç kadınla olan konuşmasının ardından, kentte kalmaya karar verir ve geçmişinin gizemi beliriverir perdede. Kadın karakterlerin zenginliği, içtenliği ve gerçekliği, duygu yüklü filmin imzasının neden Almodóvar’a ait olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bize. Cannes’de Altın Palmiye için yarışan ve ülkesi İspanya’nın ‘en iyi yabancı film’ dalında Oscar adayı olan ‘Julieta’da, Emma Suarez, Adriana Ugarte, Inma Cuesta ve yönetmenin kadim oyuncusu Rossy de Palma, önemli rolleri üstleniyorlar. Hayatın ve duyguların kırılma noktalarını, bütün kadınları şefkatle kucaklayarak mercek altına alma gayretindeki usta sinemacı, düz görünen ama epeyce derine inen ve oradan yukarıya bakan bir film çekmiş yine. Kırılmış kalpleri onarmak adına, can acıtmayan bir pansuman duruyor perdede. (4 / 5)

HESAPLAŞMA
‘Tumbleweeds’, ‘Miracle / Efsane’, ‘Pride & Glory / Zafer ve Gurur’, ‘Warrior / Büyük Dövüş’ filmleriyle tanınan Gavin O’Connor’ın yönettiği aksiyonu yüksek suç dramının senaryosu, Bill Dubuque imzası taşıyor. İyi yazılmış ve yönetilmiş filmin başrolünde Ben Affleck’i izliyoruz. Anna Kendrick, Jon Bernthal’ın yanı sıra üç usta isim; J.K. Simmons, Jeffrey Tambor ve John Lithgow, filmin iddialı oyuncu kadrosunun diğer yıldızları. İki kardeşten otizm hastası olan Christian Wolff, bir matematik dehasıdır. Yıllar içinde kendine bir yol seçip, küçük bir kasabada bulunan orta halli muhasebe bürosunda gizlenen adam, dünyanın en tehlikeli suç örgütlerinin paralarını aklamakta, onların muhasebe işlerini yönetmektedir. Hazine Bakanlığı’na bağlı suç birimi, gizemli adamın peşindeyken, Christian robotik teknolojilerle ilgili, kötü kokuların duyulduğu bir şirket ile çalışmaya başlar. Tempolu, aksiyonu ve entrikası yüksek film, ilk sahnesinden, finale dek nefessiz izleniyor. Sert bir aksiyonun omuz başında beliren duygusal ton, bilinmezi çok bir denklem yansıtıyor perdeye. ‘Atonement / Kefaret’ ve ‘Anna Karenina’ ile iki kez Oscar adayı olmuş görüntü yönetmeni Seamus McGarvey’in kamerası yine birinci sınıf. Ben Affleck’in ve güçlü oyuncu kadrosunun da katkısıyla sezonun türündeki iyi örneklerinden biri olarak zihne kazınıyor; yalın orijinal adının yakıştığı ‘The Accountant’. (3,5 / 5)


EKŞİ ELMALAR
Yılmaz Erdoğan, yazıp yönettiği ve başrolü üstlendiği yeni filminde, bir ailenin duygusal öyküsü üzerinden, ülke tarihinin otuz yılına değiniyor. Yalnız bu kez fazla düz, yüzeyde gezinen ve tanıdık bir resim duruyor karşımızda. ‘Kelebeğin Rüyası’nın gerisinde bir film olmuş duygu yüklü dram. Yetmişli yıllarda Hakkari’de Belediye Başkanı olan Aziz Özay, muhteşem bir elma bahçesi içindeki evinde, geleneklerden beslenen sorgulanmaz kuralları, katı prensipleri ve evlilik çağına gelmiş üç güzel kızıyla birlikte yaşamaktadır. 90’lı yılların sonunda Antalya’da son bulan öykü, üç genç kadının aşkları, aileleriyle olan ilişkileri, gündelik hayat ve ülkenin siyasi ve sosyo-ekonomik gelişmeleriyle sarmalanmış. Yeterli olmayan bu yan gelişmeler, öykünün içindeki doğallığı bir parça zedeleyerek, fazla tanıdık oluşları takıyor zihne. Romantik ve duygusal tonu ağır basan yeni bir ‘Vizontele’ adeta ‘Ekşi Elmalar’. Üç kız kardeşi canlandıran Farah Zeynep Abdullah, Songül Öden ve Şükran Ovalı gerçekten çok başarılılar. Devrim Yakut, Fatih Artman, Şükrü Özyıldız, Caner Cindrouk, Ersin Korkut ve usta aktör Cezmi Baskın, başarılı oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Titiz, yapım tasarımıyla, temiz çekilmiş film, eli ayağı düzgün bir popüler sinema örneği olarak duruyor karşımızda öte yandan. (2,5 / 5)

KUBO VE SİHİRLİ TELLERİ
Küçük, sıradan bir kasabada yaşayan Kubo, insanlara origami sanatını da kullanarak, hikayeler anlatmaktadır. Sakin hayatı, geçmişten gelen kötü bir ruh tarafından bozulur. Çıktığı zorlu yolculukta, geçmişin gizemi de aydınlanacaktır. ‘Coraline / Koralin ve Gizli Dünya’, ‘ParaNorman’ ve ‘The Boxtrolls / Kutu Cüceleri: Yaratıklar Aramızda’ gibi önemli yapımların ardından, ünlü animasyon stüdyosu Laika’nın yeni filmi karşımızda! Stop-Motion tekniğiyle çekilen ve üç boyutlu olarak perdeye yansıyan yeni Laika filmi, sürükleyici ve duygusal bir serüven. Bir canavara tekrar insanlığını hatırlatan ve ‘ne mutlu bana ki, bencil değilmişim’ dedirten öykü, küçük, sevimli Kubo’nun hikayesini, ait olduğu dünyanın ruh hali ve yerel gelenekleriyle taşıyor perdeye. Ozanların, hikaye anlatıcılarının önemini ve insanın maddiyattan ve ölümsüzlükten çok gerçek, küçük insanın hikayesine gereksinim duyduğunu, yumuşacık anımsatan öykü, bütün naif güzelliği yanında; üst düzey biçimi, dolayısıyla teknik kalitesiyle de dikkat çekiyor. Şık animasyonun, bublajlı olarak perdeye yansıyacak olması, orijinal seslendirme kadrosunda yer alan Charlize Theron, Ralph Fiennes, Brenda Vaccaro, Rooney Mara ve Matthew McConaughey gibi usta isimlerin performanslarından, bizleri mahrum bırakacak olması gerçeğini düşürüyor akla. The Beatles’ın ölümsüz üyelerinden George Harrison bestesi olan efsane şarkı ‘While My Guitar Gently Weeps’, Regina Spektor yorumuyla filme ayrı bir anlam katıyor! Travis Knight imzalı epik serüvenin, sadece haftanın değil, sezonun en iyilerinden olduğunu belirtmek önemli! (4,5 /5)

Haftanın, notlarımız arasında yer alamayan tek filmi ise, usta sinemacı Majid Majidi imzalı İran yapımı ‘Muhammad: The Messenger of God / Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi’. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in yaşamının ilk dönemini ele alıyor üç saat süreye sahip tarihi biyografi. Herkese tekrar iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar