Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

27 KASIM 2015

26 Kasım 2015 Perşembe 20:03
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Beş yeni filmle merhaba diyen yeni vizyondan, adına ön gösterim düzenlenmeyen sadece bir film yer alamıyor notlarımız arasında. Müjdat Gezen’in yazıp yönettiği ve yakın zamanda yitirdiğimiz usta sanatçı Levent Kırca’ya adanmış komedi, ‘Diktatör Adolf Hitler’in Hayatının Esrarengiz Yönleri’ adını taşıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

SAKİN BATI
Bağımsız yapımların kalesi ‘Sundance’da, Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan dramatik western, kendi nefesi, söyleyecekleri ve tarzı olan son derece kişilikli bir film her şeyden önce. İngiltere-Yeni Zelanda ortak yapımını yazan ve yöneten isim, müzisyen kimliğiyle tanınan John Maclean. Yaman sinemacı, ilk uzun metraj kurmacasına, ‘vahşi batı’yı fon yapmış. ‘West is Best’, söylemine ironik ve eleştirel bir tonda yaklaşılmış. Varoluş meselesi, klasik western yapısının yedirildiği gerçekçi öyküde, önemli bir unsur olarak öne çıkıyor. Usta aktör Michael Fassbender’e, filmdeki müthiş performansıyla zihne asılıp kalan Avustralyalı genç oyuncu Kodi Smit-McPhee eşlik ediyor. Bir başka usta aktör Ben Mendelsohn ve ‘özel’ ifadesiyle Caren Pistorius, oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri. Sevdiği kızın ardından, İskoçya’dan kalkıp, Amerika’ya, yeni dünyanın vahşi batısına seyahat eden genç soylu Avrupalının yolu, ona rehberlik yapan kanun dışı bir kovboyla kesişir. Sevdiği kız ve babası, cinayet suçlamasıyla kaçtıkları batıda, ölü ya da diri olarak aranmaktadırlar. Aksiyonu da unutmayan varoluşçu western, Kızılderili katliamlarından yola çıkarak, batının kanununu ve günümüz Amerika’sının üzerine kurulduğu değerleri mizah da içeren bir üslupla yansıtmış perdeye. Robbie Ryan imzalı görüntü yönetimi, filmin ruh altına çok şey katmış. Orijinal müziği ve soundtrack çalışması da bir hayli akılda kalıcı. Duygusal boyutunu unutmadan, insan değeri/değersizliği, bir ‘medeniyetin’ özgeçmiş tahlili ve ‘güç’ üzerine orijinal ve özlü bir deneme! Sezonun önemli filmlerinden biri kuşkusuz. (4 / 5)

CASUSLAR KÖPRÜSÜ
Amerikan sinemasının, görkemli endüstri Hollywood’un son kırık yılına damga vuran isimlerden usta sinemacı Steven Spielberg, senaryosu Coen Kardeşler imzası taşıyan yeni filmiyle karşımızda! Gerçek olaylardan uyarlanmış bir biyografik dram olsa da, biz yine de esinlenmiş diyelim. 1957 yılındayız; soğuk savaşın zirve yaptığı dönemde. Nürnberg mahkemelerinde savcı olarak görev almış, Brooklyn’li ünlü bir sigorta avukatı olan James Donovan, Sovyet ajanı olduğu iddiasıyla tutuklanan Rudolf Abel’i savunmak için hükümet tarafından dolaylı yoldan görevlendirilir. Amerikan adalet sisteminin adil yanını ve Amerikan demokrasisini, diğer kutupta yer alan Sovyetler Birliği’ne ispat etmektir amaç. Fakat gelişen olaylar ve casusluk rekabeti sonucu, Donovan bir anda, tehlikeli bir gerilimin içine düşer. Sovyetler tarafından ele geçirilen Amerikalı U-2 pilotu Francis Gary Powers ile Rudolf Abel’in değişimi için oluşan pazarlığın tam ortasında bulur kendini. Tanrı Amerika’yı korusun senfonisi ve kutsal aile kavramlarının görkemli Spielberg liberalizmi anlatımında vücut bulan yeni resmi, yönetmenlik, atmosfer ve biçim anlamında hatasız. Oyuncu kadrosu da çok şey katıyor filme. Başrolü üstlenen Tom Hanks’in yanı sıra, Rus ajanı olduğu iddiasıyla tutuklanan Abel rolünde İngiliz aktör Mark Rylance, tek kelimeyle muhteşem! Filmdeki herkes ve her şeyden rol çalıyor tecrübeli oyuncu. Alan Alda, Amy Ryan, Austin Stowell ve Alman aktör Sebastian Koch, zengin oyuncu kadrosunun diğer isimleri. İyi yazılmış ve bir metronom salınımı eşliğinde çekilmiş hissi veren film, iki Oscar ödüllü Polonyalı görüntü büyücüsü Janusz Kaminski ve notaların usta ismi Thomas Newman’ın varlığıyla, artı değer ekliyor kendine. Kurgu masasında yer alan üç Oscar ödüllü bir başka usta Michael Kahn da, kurgu konusunda ders verir gibi. Coen’lerin nüanslı senaryosu, Spielberg’in hüneriyle buluşunca ortaya çıkan üründen çok şey beklediğimizden belki, belki de yapımın son derece yoğun bir Amerikan hayat biçimi propagandası kokmasından biraz olsun azalıyor filmin gönüldeki yeri fakat Sezar’ın hakkını da teslim etmek gerek son tahlilde. (3,5 / 5)

UZAKLARDA ARAMA
Bir gazete haberinden esinlenerek beyazperdeye aktarılan filmin yönetmen koltuğunda, sinemamızın sultanı Türkan Şoray oturuyor. Türkan Şoray’ın beşinci yönetmenlik denemesinin senaryosu ise, kendine; son yıllarda çektiği çarpıcı filmler ve TV dizileriyle hatırı sayılır bir hayran kitlesi yaratan Onur Ünlü imzası taşıyor. Neredeyse kırk yıl aradan sonra yönetmen olarak karşımıza çıkan efsane aktris Türkan Şoray’ın kızı Yağmur Ünal ise, filmin yapımcısı. Aynı zamanda oyuncu kadrosunda da yer alıyor Ünal. Türkiye’de yaşanmış gerçek olaylardan esinlenen öykü, şehir merkezinden, yakınlardaki küçük bir kasabaya taşınan bir pavyon etrafında gelişiyor. Tutucu ve önyargılı kasaba halkı ile pavyon çalışanları arasındaki ilişki, trajikomik hikayenin merkezinde yer alıyor. Pavyon emekçisi genç kız ile kasabanın delikanlısı arasındaki aşk, bütün diğer gelişmelerle birlikte, dokuz yaşındaki Yusuf’un bakışından aktarılmaya çalışılmış. Büyük resim, son derece naif ve sıcak bir duruş içerse de, sinema büyüsü için aynı şeyi söylemek zor. Şoray’ın, kendi kızıyla birlikte bir sahnede görülmesi, sevimli bir sürpriz yaratıyor film adına. Mehtap Bayri, Mustafa Uğurlu, Sevda Erginci, Yağmur Ünal, Kaan Urgancıoğlu, Serkan Şenalp, Fırat Tanış ve Fatih Al, oyuncu kadrosunun öne çıkan isimleri. Filmin misafir kontenjanında yer alan bir diğer sürpriz ise, Yeşilçam’ın büyük isimlerinden Eşref Kolçak. Soykut Turan’ın kamerası, Rahman Altın’ın müziği ve Ali Aga’nın kurgusu, yapım tasarımının titizliğine işaret. Yeşilçam ruhunu, kalifiye işçilik eşliğinde yeniden tatmak isteyenlerle, naif yerli öykülerden hoşlananlar ve Türkan Şoray hayranları için bir hatırlatma yapmaya gerek yok sanırız. (2 / 5)

GOOSEBUMPS: CANAVARLAR FİRARDA
R. L. Steine’ın filmle aynı adı taşıyan ‘Goosebumps’ adlı kitabından uyarlanan mizah yoğun fantastik macera, Rob Letterman imzası taşıyor. ‘Shark Tale / Köpekbalığı Hikayesi’, ‘Monsters vs. Aliens / Canavarlar Yaratıklara Karşı’ adlı animasyonlardan ve yine Jack Black’li Gulliver’s Travels / Gülliver’in Gezileri’ adlı kurmacadan tanıdığımız Letterman’ın filminin başrolünü, usta komedyen Jack Black üstleniyor. Yeniyetme Zach, büyük şehirden, sessiz, sakin bir kasabaya taşınmıştır ve bu durumdan fena halde şikayetçidir. Komşu evin güzel kızı Hannah ile tanışıp etkilenen Zach, evden gelen tuhaf çığlık sesleri üzerine, ‘insanlardan pek hoşlanmadığı ortada’ olan babasıyla birlikte yaşayan Hannah’ın tehlikede olduğunu düşünür. Davetsiz biçimde komşu evde gezinirken, gizemli adamın kitaplarının korkunç sırrı ile karşılaşacaktır. Yapım tasarımı anlamında ucuza kaçmamış fantastik film, bünyede, 1995 yapımı bir Joe Johnston filmi olan Robin Williams’lı fantastik macera ‘Jumanji’nin etkisini yaratamasa da, ilgi ve keyifle izletiyor kendini. Usta müzisyen Danny Elfman’ın müzik çalışması, genç aktörlerin Jack Black’e verdikleri destek ve tecrübeli İspanyol görüntü yönetmeni Javier Aguirresarobe’nin kamerası övgüye değer. (3 / 5)
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar