Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

26 OCAK 2018

25 Ocak 2018 Perşembe 21:13
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni vizyon haftası beraberinde ikisi yerli, altı yeni filmle geldi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


SEVGİSİZ

-Sevgisiz kalmışlar üzerine-

Çağdaş Rus sinemasının en önemli ismi Andrey Zvyagintsev, beşinci uzun metraj kurmaca filminde, değişen ve dönüşen ülkesine dikkatle bakmayı sürdürüyor! Boşanmak üzere olan karı-kocanın, arka odada gözyaşları içinde sessizce ağlayan ‘yıkılmış’ ve unutulmuş tek oğulları ansızın ortadan kaybolur ve kendi hayatlarını yaşayan kadınla, erkek, çocuklarını aramaya başlarlar. Nefret, kavga, hayal kırıklıkları, pişmanlık, kabulleniş, ihmal, çürüme ve sevgisiz bir toplumun röntgeni değil, ‘MR’ı adeta! Cannes’den ‘nedense’ sadece ‘Jüri Ödülü’ ile ayrılan sarsıcı dram, Zvyagintsev’in bildik dertlerini, değinilerini ve günümüz Rusya’sının ruh altı incelemesini içeriyor.

Anlatıya denk düşen müthiş plastik, öykünün kusursuz biçimle desteklenmesine ideal bir örnek! Kan donduran, sevgisizlikten donmuş, umutsuz tespit, izleyeni; hücrelerine dek etkileyecek kapkara bir atmosfere sahip. Zvyagintsev’in başucu oyuncusu Aleksey Rozin ve Maryana Spivak, son derece başarılı performanslar sergilemişler. Usta sinemacı; 2003 tarihli müthiş ilk filmi ‘Vozvrashchenie / Dönüş’le başladığı, ‘başka bir gerçeğe evrilen’ Rusya toplumu üzerine tespitlerine; sırasıyla; ‘Izgnanie / Sürgün’, ‘Elena’ ve ‘Leviathan’ ile devam etmişti. Toplumsal eleştiri tabutuna, son çiviyi itinayla çakmayı ihmal etmiyor orijinal adıyla ‘Nelyubov / Sevgisiz” de Zvyagintsev!

İçine, binlerce parçaya ayrılmış yüreğine doğru ağlayan küçük çocuk, hayal kırıklıklarını tamir etmeden yatıştırmayı seçen sorumsuz ebeveynler, günümüz dünyasının acımasız sermaye olanakları içinde insani olanaksızlıklar, ruhu oyalayan ve kendi içini kandıran yalanlar, donuk prosedürler ve küçük insanı tüketen, yok eden sevgisiz kalmışlık, kaybolmuşluk, kurumuşluk, tükenmişlik! Geriye dönüşsüz bir teslimiyet. İnsani ilişkilerin gittikçe büyüyen ‘boşluğu’ ve anlamsızlığının yansıması. Giderek yok olduğunu kavramanın, bünyeye saldığı ümitsizlik hissi. Kaybetmiş olmanın geri dönüşsüz yavanlığı! Geçmiş ve bugün arasında büyük kopuşlar yaşayan ‘savrulmuş’ toplum ve binlerce şanssız, masum kurban. Zvyagintsev gibi yapalım; fazla söze gerek yok. Sezonun en önemli filmlerinden biri duruyor karşımızda. (5 / 5)


ÖLÜMLÜ DÜNYA

-Absürt fakat dümdüz-

Oyuncu kimliği ile tanıdığımız Ali Atay, 2015’de ‘Limonata’ adlı yol hikayesini yönetmiş ve ilk yönetmenlik denemesinde umut saçmıştı. Atay, ikinci kez yönetmen koltuğuna oturduğu ‘Ölümlü Dünya’ ile yeni bir sınav veriyor. Üç nesildir Haydarpaşa Garı’nın yakınında bir esnaf lokantası işleten Mermer ailesinin absürt öyküsü perdeye yansıyan.

Anadolu Tat 1071 Lokantası’nın sahipleri olan Mermer ailesinin aşçılık işi, nesiller boyu, gerçek uğraşlarını gizlemek için kullandıkları bir paravandır aslında. Sekiz kişilik aile, babadan oğula, tetikçilik yaparak yaşamakta ve uluslararası bir şirket için çalışmaktadırlar. Bu sırları açığa çıktığında, merkez tarafından gözden çıkartılan Mermer ailesi, hayatta kalabilmek için çok iyi bildikleri bir şeyi yapacaklardır: Her zamanki gibi bir arada kalmak!

Senaryosunu Ali Atay, Aziz Kedi, Feyyaz Yiğit, Volkan Sümbül ve Ali Demirel’in birlikte kaleme aldıkları filmde, Ahmet Mümtaz Taylan, Alper Kul, Sarp Apak, Mehmet Özgür, Özgür Emre Yıldırım, Feyyaz Yiğit, Doğu Demirkol, Meltem Kaptan ve İrem Sak gibi isimlerden oluşan, dikkat çekici bir oyuncu kadrosu yer alıyor.

Özellikle son dönem İngiliz sinemasının (Martin McDonagh, Guy Ritchie, Paul McGuigan) son derece iyi kotardığı zeka pırıltılı absürt suç komedilerinin ve Coen’lerin izinden giden yapım, örnek aldığı usta işi filmlerin kullandığı yerel unsurlarla zenginleşmeyi fazla beceremiyor. ‘Mermer Merve’ zihinde kalıcı yer edinse de; avamlıktan sıyrılmayı başarmış senaryo, ‘durum ve meselenin’ gerektirdiği buluş, zenginlik ve sürprizle mesafeli. İyi oynanmış buna karşılık, karakterlerin zenginliğinin derinine inmektense, büyük resmin genel akışıyla ilgilenmiş öykü, ‘olanaklarını’ yararlı biçimde dağıtamıyor filmin geneline. Düz ve yavan bir tat kalıyor damakta, elde değil.

Yine de Ali Atay, ipe sapa gelmez, günlük hayatın bayağılığı ile yarışan popüler örneklerden çok daha düzeyli ve düzgün bir işe imza atmış. Gidişatı da, iki filme bakarsak yönetmen olarak ‘takip edilmesi gerekir’ düzeyinde. Hikayenin, Luc Besson imzalı 2013 tarihli ‘The Family / Belalı Tanık’ adlı suç komedisini de akla getirmesi olası. İzlemekte mahsur yok. Keyifli anlardan söz etmek ise mümkün! (2,5 / 5)


LABİRENT: SON İSYAN

-Epik yeni yetme distopyası’nın son halkası-

‘The Maze Runner / Labirent: Ölümcül Kaçış’ adlı 2014 tarihli gizem yüklü bilimkurgu, beyazperdeye, James Dashner’in çok satan romanından uyarlanmıştı. Wes Ball’un ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi ve son yıllarda epey revaçta olan distopik gençlik edebiyatının yeni ürünlerinden olan yapım, ‘The Hunger Games / Açlık Oyunları’ familyasına yakın akrabaydı ve yeni bir seriye dönüşmesi kaçınılmazdı tabi ki! İlk filmde, ana karakter genç Thomas’ı bir yük asansöründe uyanırken tanımıştık. Adı dahil hiçbir şeyi anımsamıyordu. Kendilerini, gizemli bir labirentin tam ortasında bulan gençlerin, buraya nasıl geldiklerini bilmedikleri gibi, nasıl kurtulacakları hakkında da fikirleri yoktu.

İkinci bölüm 2015 yapımıydı. ‘Maze Runner: The Scorch Trials / Labirent: Alev Deneyleri’nin yönetmenliğini ilk filmdeki gibi; sanat yönetmenliğinden terfi eden Wes Ball üstlenmişti yine. İkinci bölümde, labirentten kaçmayı başaran gençleri, daha zorlu bir mücadele beklemekteydi. ‘İsyan’ olarak bilinen organizasyondan kaçmayı başaran ekip, ıssız topraklarda tehlikeli bir arayışa giriyordu. Genç oyunculardan kurulu kadroya, usta aktris Patricia Clarkson, eşlik ediyordu. İrlandalı aktör Aidan Gillen, filmin ‘kötü adam’ kontenjanında yer almıştı. Giancarlo Esposito ve Barry Pepper da kadronun diğer usta isimleriydiler.

‘The Maze Runner: The Death Cure / Labirent: Son İsyan’ adını taşıyan üçüncü ve son bölüm, ‘epik yeni yetme distopyası’na veda anlamı içeriyor! Hüzünde içeren umut yüklü finale dek birçok mücadele izliyoruz yine. Yönetmen, seriyi açtığı gibi kapamayı da bilen Wes Ball. Thomas ve arkadaşları labirentten ve hapsoldukları tesisten kurtulmalarının ardından, isyancı grup ile bir araya gelmeyi başarırlar. Tutsak edilen arkadaşları Minho’yu kurtarmak için organizasyona son bir kafa tutuşa gerek vardır ama! İhanet, fedakarlık, aşk ve dostluk yüklü hareketli serüven, ‘Açlık Oyunları’nın açtığı güvenli yoldan ilerlerken, sanat yönetimi ve gelişmiş dijital efektler dışında çok yeni tatlar ve vaatler içermiyor. Titiz çekilmiş yapım, tanıdık formüllerle ilerleyip, cilalı ama kakafoni yüklü çözümlerle veda ediyor izleyiciye. Karanlıklar içinde, umuda selam durmayı ihmal etmiyor ama. (2,5 / 5)

Başrolünü Peter Dinklage’in üstlendiği gizem yüklü bilimkurgu ‘Rememory / Hafıza’, bir seri halini alan Çin yapımı animasyonun yeni halkası ‘Boonie Bears: Entangled Worlds / Ayı Kardeşler: Fantastik Dünyalar’ ve Eyüp Dirlik imzası taşıyan romantik yerli yapım ‘Adı Aşk’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN







Diğer Yazılar