Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

23 ŞUBAT 2018

22 Şubat 2018 Perşembe 20:57
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Üçü yerli yapım, biri animasyon olmak üzere, toplam sekiz yeni film, merhaba diyor yeni haftaya! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.


THE FLORIDA PROJECT

-Disneyland’ın gölgesindeki sahicilik-

Baştan söylemek önemli! Yılın en iyi filmlerinden biri ‘The Florida Project’! Fikri ve vicdanı hür bağımsız yapımlarla tanınan Sean Baker imzalı dram, Amerikan rüyasının şık örtüsünü aralayarak, altta gizlenen katı gerçeği olanca çıplaklığıyla gösteriyor bize. Yoksulluk, gelir dağılımı başta olmak üzere her türlü adaletsizlik, ilgisizlik, çaresizlik, her anlamda çıkışsız bir yoksunluk… Yılın bol ödüllü filmlerinden olan ve fena halde yürek acıtan yapım, usta aktör Willem Dafoe’nin performansıyla ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında Oscar, Altın Küre ve BAFTA adayı oldu. Toplumsal gerçekleri, sarsıcı biçimde perdeye yansıtan ve öteki Amerika’nın röntgenini çeken son derece ödünsüz filmin ‘En İyi Film’ dahil olmak üzere neden birçok dalda Oscar için aday gösterilmediğini sormak gerek! Belki de cevap net! Akademinin görmek istemediği derecede gerçek ve ciddi bir iç eleştiri…

Florida’nın yoksul toplu konutlarındayız. Gecelik tek göz odalarda yaşamlarını süren çaresiz bireyler. Anneler, babalar ve çocukları. İşsizlik, çıkışsızlık, isyan, sefalet, suç… Bu ortamda büyüyen küçük çocuklar. Altı yaşındaki Moonee ve arkadaşları Scooty, Dicky, Jancey de bu çocuklar arasında. Okulların tatilde olduğu Florida’nın kavurucu sıcağında, daha çok eğlence, daha çok macera ve daha çok bedava dondurma derdinde bir ekip. Moone, gencecik annesi Halley ile birlikte yaşamakta tek göz bir odada. Gecelik kirayı verebilmek için ellerinden gelen ne varsa yapıyorlar. Halley için kızından ayrılmamak en önemlisi. Moonee ve arkadaşları, hemen birkaç blok ilerde bulunan eğlence ve turizm merkezi Disneyland’ın gölgesinde, kendi düş krallıklarını kurmuşlar. Yetişkinlerin ve bütün dünya gerçeklerinin uzağında oyunlar kuruyorlar hiç yoktan! Moone’nin rengarenk ama umudunu yitirmeyen hayal dünyasına, annesi Halley acı tatlı fedakarlıklarla destek veriyor. Yeter ki kararmasın diyor kızımın cevahiri… Bir de bir adamcağız var öyküde. Bir kahraman, zoraki bir şövalye adeta! Devletin ve küçük, zavallı, güçsüz bireyleri koruyacak herhangi bir mekanizmanın olmadığı yerde, kendini buna mecbur hissediyor. İyi bir insan. Adı Bobby. Bu odaların müdürlüğünü yapıyor. Sorunluluk ona ait yani! Kimi zaman teknisyen, kimi zaman bodyguard, kimi zaman müdür, kimi zaman temizlikçi, kimi zaman amele… Bu insanlar ve özellikle çocukların günlük rutinine tanıklık ediyor kamera. Umutsuz, büyük resmi göz önünden hiç ayırmadan!

Bir masaldan çıkıp, başka bir masala doğru evrilen müthiş ve tavizsiz final zor unutulur. Başta küçük oyuncular, özellikle bir mucize görünümündeki Brooklynn Prince, annesi rolünü üstlenen, beyazperdedeki ilk ve enfes performansıyla Bria Vinaite ve acı dolu yüzünde sorumlulukla vicdanı görebildiğiniz usta aktör Willem Dafoe… Hareketli kamerasıyla perdeye yazılmış gerçekçi şiiri görselleştiren Alexis Zabe’nin katkısını göz ardı etmemek gerek. Sistemin yaldızlarını silkeleyip, küçük çaresiz, kimsesiz insanların hakiki öykülerini cesaretle perdeye yansıtan Sean Baker, çok önemli bir filme imza atmış. Yürek söken resim, çevrelerini kuşatan acımasız dünyaya, hıçkırıklarla isyan eden küçük kıza sarılıp, ‘hayır yalnız değilsin’ demeyi gerektiriyor. Oysa yalnızlar! Yılın filmi sanırım ‘The Florida Project’. (5 / 5)


BENİ ADINLA ÇAĞIR

-İncelikli ve seçkinci bir aşk öyküsü-

1983. Kuzey İtalya’dayız. On yedi yaşındaki Elio, babasının araştırma asistanı Amerikalı Oliver ile tanışır. İlk aşk üzerine, sahici duygularla bezeli, romantik ve etkileyici bir öykü. André Aciman’ın aynı adlı romanından, 1928 doğumlu üstat sinemacı James Ivory imzalı senaryoyu, kalburüstü İtalyan yönetmen Luca Guadignino ete kemiğe büründürmüş. ‘Io sono l’amore / Benim Adım Aşk’ ve Jacques Deray’ın 1969 tarihli ‘La Piscine’ uyarlaması ‘A Bigger Splash / Sen Benimsin’ adlı kişilikli ve nitelikli filmlerden sonra, yine bir bomba Guadignino’dan!

Ivory, senaryoyu, kendine yakışır derecede incelikli, saygın, nüanslı, duyarlı kaleme almış. Yönetim, oyunculuk ve yapım tasarımı da, anlatının içselliğini karşılayan güçte! ‘En İyi Film’ dahil dört dalda Oscar adayı olan romantik dramın başrolünü; adı ‘En İyi Erkek Oyuncu’ Oscar’ı için geçen, Fransız baba ve Rus yahudisi annenin oğlu olup, yıldızı hızla parlayan 1995 doğumlu genç yetenek Timothée Chalamet üstleniyor. Armie Hammer, Michael Stuhlbarg, Amira Casar ve Esther Garrel, duygu yüklü yapımın güçlü oyuncu kadrosunu oluşturan diğer isimler.

Ailesi ile birlikte, on yedinci yüzyıldan kalan evlerinde yazı geçiren Elio, ilk flörtü ve kendi cinsel kimliğini bulma yolunda duyumsayıp, yaşadıkları… Klasik müzik ve edebiyat tutkunu genç adam, entelektüel ailesi, takıldığı genç kız, Profesör babasına araştırmalarında destek vermek üzere her yaz eve gelen stajyerlerden ‘farklı’ olan Amerikalı ve seksenli yıllar… Sofistike uğraş ve düşünceler arasında kendi yolunu ve kimliğini netleştirmek isteyen gencin karşısına çıkan şans ve gerçek bir aşk. Korkusuzca ve olanca doğallığıyla yaşanan eşcinsel ilişkinin ‘aşk’ olduğunun kanıtını sunan tutku ve sevgi. Asla yabancılaşma ve ötekileştirme ihtiyacı taşımadan doğallıkla aşka, sevgiye, tutkuya, dostluğa ve samimiyete dayalı ilişkiler geçidi. Tek sorun, neredeyse bütün karakterlerin belli bir sınıfa ait oluşu. Sorun değil tabii bu fakat meselenin doğasının, sınıfsal bir anlayış ve kabullenişle, bu derece doğal ve ‘uygun’ olarak yaşandığını gösteren öykü, her anlamda elitist ve yukardan oluşlar barındırıyor içinde! Özgürce sevmek ve sevişmek; birilerinin, imtiyazlıların harcı değil gerçekte. Cinsel kimlikler ve seçimler, kir, imkansızlık, leke, şiddet, olanaksızlık, düşmanlık kokan, steril olmayan yerlerde de var. Üstten, entelektüel onay ve anlayış içermeyen, ne denli etkileyici eşcinsel aşk öyküleri var beyazperdede. ‘Tartışmasızca olağanüstü’ gibi nitelemelerle yaklaşılan ‘Call Me by Your Name’ yalnız başına değil ki! Wong Kar-Wai’nin başyapıtı, ‘her yalnız insan birbirine benzer’ diyen 1997 tarihli ‘Happy Together / Mutlu Beraberlik’ var örneğin! Ang Lee’nin 2005 yapımı ‘Brokeback Mountain / Brokeback Dağı’ var. Andrew Haigh imzalı 2011 yapımı ‘Weekend / Hafta Sonu’ var. Todd Haynes’in ‘Carol’u var. Stephen Frears’ın ‘My Beautiful Laundrette / Benim Güzel Çamaşırhanem’ var. Almodovar’ın ‘All About My Mother / Annem Hakkında Her Şey’i var. Jean Genet’in 1950 tarihli, şahane ‘Un Chant d’Amour’u var. Gus Van Sant’ın ‘My Own Private Idaho / Benim Güzel Idaho’m’ var. ‘La vie d’Adèle / Mavi En Sıcak Renktir’ var. Ken Russell’ın ‘Music Lovers / Yalnız Kalpler’i var. Sidney Lumet’nin ‘Dog Day Afternoon / Köpeklerin Günü’ var! Viscont’den eşsiz Thomas Mann uyarlaması ‘Morte a Venezia / Venedik’te Ölüm’ var. Var da var yani... Bir ilk değil ‘Beni Adınla Çağır’! Fazla abartmamak, sinema tarihine saygı duymak demek ezcümle! Çekilmesi ve anlatılması önem arz eden, üstelik gayet iyi yazılıp, çekilmiş bir ‘ilk aşkın tendeki ve ruhtaki sahiciliği’ filmi o kadar! (4 / 5)


DÜNYANIN BÜTÜN PARASI

-Sayılabilen ve sayılamayan paralar üzerine-

Ridley Scott usta, seksen birinci yaşında, yirmi beşinci uzun metraj kurmacasıyla beyazperdede! John Pearson’un aynı adlı kitabından uyarlanan biyografik dram, gerçek olaylara dayanıyor. 1973 yılında, Roma’dayız. Dünyanın sayılı zenginlerinden J. Paul Getty’nin on altı yaşındaki torunu, fidye için kaçırılır. Paraya ve pazarlığa olan ilgisiyle bilinen dolar milyarderi, istenen fidyeyi çok bulur ve ödemeye yanaşmaz fakat kaçırılan torunun annesi, oğlunun hayatı için mücadele etmeye ve Getty üzerinde kurduğu baskıyı sürdürmeye kararlıdır!

1929 doğumlu usta aktör Christopher Plummer’ın ‘en iyi yardımcı erkek oyuncu’ dalında Oscar adayı olduğu filmde diğer önemli rolleri, Michelle Williams ve Mark Wahlberg üstleniyorlar. Romain Duris, Timothy Hutton ve genç oyuncu Charlie Plummer, zengin kadronun diğer isimleri. Polonyalı usta Dariusz Wolski’nin yetkin kamerası ve yetmişli yılların olanca detayını ihmal etmeyen genel sanat yönetimi, filmin önemli artıları arasında. Bir yapım notu olarak, ‘J. Paul Getty’ rolünü, önce Kevin Spacey’in canlandırdığını, aktörün adının karıştığı skandal sonrası rolün, Christopher Plummer’a geçtiğini ve ‘karakter’ ile alakalı çekimlerin yeniden yapıldığını belirtmekte yarar var.

‘Para’ ile olan tutkulu ve hastalıklı ilişkisiyle, yetmişli yılların kayıtlı en zengin adamı olarak adını duyuran petrolden bir servet yaratmış J. Paul Getty’nin, fidye için kaçırılan torunun, onu kurtarmak için çırpınan çaresiz annenin ve mafya örgütü dahil en küçüğünden en organizesine; suça karışmış hemen herkesin öyküsü, kapitalist dünyanın odağında yer alan ‘para’ kavramı üzerinden; etikten, siyasete, sosyolojiden, felsefeye birçok disiplin ve doktrin barındırıyor içinde. Paul Getty karakteri, Orson Welles’in 1941 tarihli başyapıtı, sinema tarihinin en değerli filmlerinden ‘Citizen Kane / Yurttaş Kane’in ünlü karakteri ‘Kane’e ve efsanevi ‘Rosebud’a ince bir gönderi de içeriyor. ‘Para’nın gezegenin hemen her alanında, ‘gerçek değeri’, ‘ederi’ ve ‘önemi’ üzerine yaşanmış bir suç hikayesi izlediğimiz. İnsan denen yaratık, değerler dünyası ve esaret üzerine satırbaşları da açmış Ridley Scott usta. Filmografisinde çok ‘değerli’ ve ‘mutlak’ olmasa da, bir Scott filmi olarak, ilk sahnesinden, finale dek ilgiyle kendini izletiyor ‘yalan dünya’ya, acıtan gerçekler ve sistemin odağında yer alan en güçlü ve hastalıklı ‘araç’ üzerinden bakan biyografi. (3 / 5)

İngiltere-Avustralya-ABD ortak yapımı animasyon ‘Peter Rabbit / Tavşan Peter’, ABD-Güney Afrika Cumhuriyeti ortak yapımı olan aksiyon ‘Samson’ ile birlikte üç yerli yapım; Muhammet Çakıral’ın yazıp yönettiği belgesel ‘Kırlangıçlar Susamışsa’, yönetmenliğini Özgür Bakar’ın üstlendiği korku türündeki ‘Alem-i Cin’ ve başrollerini Demet Akbağ ile Zafer Algöz’ün paylaştıkları, Murat Şeker imzalı aile komedisi ‘Görevimiz Tatil’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar