Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

19 TEMMUZ 2019

18 Temmuz 2019 Perşembe 22:16
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Üçü yerli yapım olmak üzere, toplum dokuz yeni film merhaba diyor vizyona. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.

GLORIA BELL

-Bizim Gloria!-

Şilili yaman sinemacı Sebastián Lelio, 2013 yılında ülkesinde çektiği rafine filmi ‘Gloria’yı, Hollywood’a taşımış. Yeni Dünya için yeniden İngilizce çekmiş filmini. Çok ufak nüanslar hariç birebir çekmiş üstelik. Filmin analizine girmeden, öncelikle ülkemizde 10 Ocak 2014 tarihinde vizyona girmiş orijinal film hakkında neler yazdığımızı anımsayalım: ‘Film, Grup Gündoğarken imzalı ‘Gel İstersen’ adlı şarkıyı düşürüyor akla: ‘Tutkular kelepçe gibidir yüreğine. Sakın vurma özgür ol sende. Kendini yalnız duy, başkası olmasın. Ne eksiğin ve ne de parçan’. Sebastián Lelio imzalı Şili filmi, hüzünle mizahı buluşturan, duygusal bir dram. Kendini, yere sağlam basan bir birey olarak duyumsamanın, zayıf yanlarını törpüleyerek, yeniden güçlü, özgür hissetmenin filmi. Arka planda ise, ülkenin geçmiş kırk yılına ve günceline değinen, politik ve sosyal gerçekler var. Altmış yaşına merdiven dayamış Gloria, yalnız bir kadın. Kendini yalnız hissediyor; kendini yalnız duymak güç çünkü! Şuursuz, bilinçsiz bir halde deviniyor gündelik hayatta. Anlık hazlar peşinde koştuğu bekar partilerinde, barlarda ve müzikhollerde aradığı kendi değil, bir başkası hep! Yine onun gibi ‘aranan’, kendinden biraz yaşlı emekli bir deniz subayı ile ilişkiye giriyor ardından. Bağlanmak istiyor, ilişkinin büyüsüne kapılmak ama… Berlin Film Festivali’nden döndüğü üç ödülden, ‘en iyi kadın oyuncu’ olanını kazanan Paulina García, müthiş bir performans sergiliyor! Arjantinli sinemacı Lucrecia Martel’in ‘La Mujer Sin Cabeza / Başsız Kadın’ ve geçtiğimiz aylarda vizyona giren Amerikan bağımsızı ‘Frances Ha’ ile birçok ortak yönü var filmin, mesele bağlamında. Dürüst bir portre resmetmiş Şilili yönetmen. Ülkesinin tarihine çaktırmadan bakarak, bütün acıların; bireyin yüreğinde ve hafızasında açtığı yaralarla ilgileniyor. Özgürlük ve kişilik, en önemli belirleyicisi birey ve insan olabilmenin. Başkası olmadan, bir başına, dans edebilmek örneğin. Kendinin ne güzel olduğunu bilmek, sevmek kendini. Çirkin bir kediyi ya da! Umberto Tozzi imzalı enfes şarkı ‘Gloria’ eşliğinde, kendinizi iyi hissederek ve dans ederek çıkıyorsunuz salondan. Bir yakınınız Gloria. Çok sevdiğiniz, o hür ve güçlü arkadaşınız!’

Bir de yeni filme bakalım… Sebastián Lelio, aynı hikâyeyi, ABD’ye taşırken, orijinal filminin arka fonunda yer alan bütün politik altyapıyı yumuşatmış. İlk filmdeki vatandaşı dev aktris Paulina García’nın rolünü, Hollywood’un usta isimlerinden Julianne Moore’a vermiş. Moore, elinden geleni yapıyor fakat öykünün nüvesinde yer alan ana karakterin ikna ediciliğini geçiremiyor perdeden koltuğa. García, daha bir ‘Gloria’ yani! Usta aktör John Turturro, yeniden çevrimin en güçlü yanı. Zayıf karakterli, zincirlerini kırmakta zorlanan olgun erkek Arnold rolünde, erkekliğin genel zayıflığı üzerine ciddi bir performans sergilemiş. Michael Cera, Brad Garrett, Caren Pistorius, Rita Wilson ve Jeanne Tripplehorn, oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri. Bütün mesele ve biçim, orijinal filmin ikizi gibi fakat olmuyor işte; orijinal toprağından çıkarıp, başka bir ‘yere’ götürdüğünüz zaman aynı öyküyü; imza aynı olsa da, büyü bozuluyor, elde değil. Yine de güçlü performanslar ve bildik ‘yönetmen dokunuşuyla’ izlenmeli. (3 / 5)

ZAVALLI

-Acıyla bir olmak!-

Son yılların kuşkusuz en güçlü, en hınzır en yaman sinemalarından biri olan ‘Yunan Yeni Dalga’sından çağdaş bir örnek daha. Babis Makridis imzalı dram, sadece mutsuzken mutlu hisseden bir adamın öyküsü! Katıldığı prestijli festivallerden ödüllerle ayrılan Yunanistan-Polonya ortak yapımı; ‘acı’yı bir zırh gibi üzerinde taşıyabilmek adına elinden gelen her şeyi yapan bir avukat çevresinde gelişiyor.

Avukat, aslında mutlak olanı, her şeyin sonunda insanı bekleyen kaçınılmaz sonu sorguluyor! Bulduğu yanıtlar onu tatminsiz kılıyor. Tanrı, insanı uzaktan seyrediyor sadece ona göre ve acının kendisini en iyi hissettiği duygu olduğun inanıyor adam. Mutlak yalnızlık ve maksimum acı kalıyor her şeyin ardından. İnsanların kendisine acımasından, ona yardım etmek için en iyi yanlarını sergilemesinden mutlu oluyor avukat. Keder, hüsran ve elem, insanla bir arada yürüyor avukata göre ve bir zavallı olduğu gerçeği, onu avutan tek şey!

Yannis Drakopoulos’un müthiş başrol performansı, yönetmenin hemen her anına egemen olduğu anlatıyı daha sağlam kılıyor fakat ‘emin’ olmadığımız –ki yönetmenin ta en baştan inanıp, bütün binayı bu temel üzerine inşa ettiği- bir duygu, bir olgu, kesin bir yargı; bizim izleyici olarak bir adım daha atmamızı, ‘ikna’ olmamızı geciktiriyor veya engelliyor. Fakat elimizdeki donelerle konuşacak olursak problem yok! Meselesini, ne yaptığını gayet iyi bildiği bir biçimle de desteklemiş Makridis. Derdi ve stili olan karakterli bir film ‘Zavallı’. (3,5 / 5)

KRIPTO VURGUN

-Değerler üzerine-

Genç bir Wall Street çalışanı, New York’un vahşi koşuşturmasına ayak uydurmuşken, kendini doğup büyüdüğü yerde bulur. Kara para araştırmaları sonucu, uzun zaman önce koptuğu ailesini de ilgilendirecek tehlikeli bilgilere ulaşacaktır. John Stalberg Jr. imzalı gerilimi yüksek suç dramında başrolü, genç oyuncu Beau Knapp üstlenmiş. Alexis Bledel, Jeremie Harris, Luke Hemsworth, Vincent Kartheiser, Malaya Rivera Drew ve usta aktör Kurt Russell, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler. Para birimleri ve para transferleri arasında unutulmuş, ötelenmiş önemli değerler ve bir arada kalmanın gerekliliği! Büyük ve karanlık meblağların altında kalan küçük, düzgün insanlar. Aile, aşk, dostluk, ihanet, sadakat ve fedakarlık. Türler arasında gidip gelen suç öyküsü, ikna zorluğu yaşatıp, bazı anlar sarksa da, finale dek izlettiriyor kendini bir şekilde. (2,5 / 5)

Jon Favreu tarafından çekilen 1994 tarihli klasik filmin yeniden çevrimi ‘The Lion King / Aslan Kral’, geleceğin kralı Simba’nın öyküsünü yeni nesille buluşturuyor. İngiltere yapımı savaş gerilimi ‘D-Day Assassins / Kurtuluş Günü’, Jean-François Richet imzalı Fransız yapımı tarihi suç macerası ‘L'Empereur de Paris / İmparator: Yeraltı Dünyasının Hükümdarı’ ile birlikte üç yerli yapım; Serdal Genç’in yönettiği romantik komedi ‘Akıllara Seza’, Mehmet Sağlam imzası taşıyan korku örneği ‘Ecinni: Tılsımlı Mezar’, ve iki yönetmenin birlikte yönettiği; Çağatay Düz ve Ege Demirbüken’in imzalarını taşıyan gerilim ‘Şahıs 46’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN

 



Diğer Yazılar