Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

14 ŞUBAT 2020

13 Şubat 2020 Perşembe 20:35
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dördü yerli yapım olmak üzere, toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 14 Şubat haftası. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


THE GENTLEMEN

-Suçun kralı!-

‘Suç’un adalı temsilcisi, ‘Lock, Stock and Two Smoking Barrels / Ateşten Kalbe Akıldan Dumana’,  ‘Snatch / Kapışma’, ‘Revolver / Tabanca’, ‘RocknRolla’, ‘Sherlock Holmes’, ‘The Man from U.N.C.L.E / Kod Adı: U.N.C.L.E.’ ve ‘King Arthur: Legend of the Sword / King Arthur: Kılış Efsanesi’ filmleriyle tanıdığımız hınzır yaratıcı Guy Ritchie, on birinci uzun metraj kurmacasında yine çok iyi bildiği sularda yüzüyor! Suç ve ‘karizmatik’ suçluların dünyası bildiğimiz gibi fakat o eski tat bir parça kekremsi sanki! 
İngiltere’de sıfırdan kurduğu dev suç imparatorluğunu devredip, ülkesi ABD’ye dönmek isteyen ‘suç kralı’ Mickey Pearson, aklına gelen fakat olasılığını az gördüğü entrikalarla mücadele etmeye kararlıdır! Ritchie’nin ‘tempolu’ ve ‘cin fikirli’ kurgusu yine formunda! Bu kez hikâye bir parça ‘bitkin’ ve zorlama sanki. Salondan çıktıktan sonra, içsel sorgulama esnasında zihne takılıp kalan soru işaretleri ve boşluk hissi…
Rolüne ‘yakışmış’ Matthew McConaughey’e, Charlie Hunnam, Colin Farrell, Eddie Marsan, Jeremy Strong, Henry Golding, Michelle Dockery ve ‘o eski halinden eser kalmayan’ başka bir Hugh Grant eşlik ediyorlar. Bu arada filmin en iyisi de o sanki! Yönetmenin köklerine döndüğü ‘klasik’ suç dünyası portresi, Doğu Londra sokaklarının netameli atmosferini solumanızı sağlayacak entrikalı yeni bir ‘kapışma’yı perdeye taşıyor. Arsenal ve Drayton Park bonusu da hediyeli! (3 / 5) 


KÜÇÜK KADINLAR

-Kendi öykünü yaratmak üzerine-

1832-1888 yılları arasında yaşamış Amerikalı yazar Louisa May Alcott’un, dünyanın hemen her yerinden özellikle birçok genç kız neslini etkilemiş romanının yeni beyazperde uyarlaması, ‘parlak’ isim Greta Gerwig imzası taşıyor. Gerwig’in yazıp yönettiği romantik dramda, her biri hayatlarını kendi bildikleri gibi yaşamaya kararlı dört kız kardeşin öyküsünü izliyoruz. Gerwig, Alcott’un, özellikle üç kız kardeşi ile birlikte geçirdiği çocukluk yıllarından biyografik izler taşıyan romanını uyarlarken, yazarın alt benliği olan ana karakter ‘Jo March’ın düşünceleri eşliğinde geçmişe gidiş gelişleriyle aktarmış hikâyeyi.
Öykünün geçtiği gerçek zamanda ve aynı anda; zamandan bağımsız bir anlatım göze çarpıyor filmde. Gerwig’in klasik romanı uyarlarken başvurduğu parlak buluş; ‘küçük kadınların’ günümüzde nefes alıp verdiğinin de gerçeği… ‘En İyi Film’ dahil altı dalda aday olduğu ‘Akademi Ödülleri’nden, ‘En İyi Kostüm’ Oscar’ı ile ayrılan dramın başrolünü Saoirse Ronan üstleniyor. Emma Watson, Florence Pugh, Eliza Scanlen, diğer üç kız kardeşi canlandırırken, yıldızı her geçen gün daha fazla parıldayan Timothée Chalamet, James Norton, Tracy Letts, Bob Odenkirk ve Louis Garrel’in yanı sıra, usta isimler, Laura Dern, Chris Cooper ve ‘diva’ Meryl Streep, oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Titiz yapım tasarımı, Gerwig’in anlatısına adım adım eşlik ediyor.
Gerwig, belli bir dönemde, olgun, ayakları üzerinde duran, kendi ‘sesi’ olan, sorumluluk sahibi birer kadın olmuş dört kız kardeşin ‘klasik’ öyküsüne, kendi bağımsızlıklarını kazanıp, bilinçlenen ve kendi öykülerinin kahramanı olan çağdaş bireyler olarak bakmış. Sevgi, dostluk, fedakârlık, aşk, dayanışma, kıskançlık, seçimlerimiz ve belki de en zoru olan bir arada kalabilmek. Sınırları ve derinliği belli ölçülerde olup, bir ara; ‘iyi de, uzadı tamam artık’ dedirtse de; klasik esere, çağdaş ve özgüvenli bir yaklaşım olarak bakabiliriz. (3 / 5)


YENİ BAŞTAN

-Bütün o eski şeyler gibi güzel!-

Aktör Guy Bedos’un, oyuncu, senarist, besteci ve yönetmen oğlu Nicolas Bedos’un yazıp yönettiği ve orijinal müziğini imzaladığı romantik dram, günümüz yaşantısına ve değerlerine ayak uydurmakta zorlanan altmış yaşlarını geçmiş bir adamın, geçmişi yeni baştan yaşamasını öykülüyor. Zarif Fransız yapımında başrolü, usta aktör Daniel Auteuil üstlenmiş. Guillaume Canet ve Doria Tillier’in yanı sıra efsane isimler Fanny Ardant, Pierre Arditi ve ünlü ‘Comédie-Française’ ekolünden emektar aktör Bruno Raffaelli, ‘görkemli’ oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar.
Altmış yaşlarını geride bırakmış bir çift, aralarında oluşan mesafe ve gerginlikle yaşamaktadırlar. Başarılı ve geçen zamanla derdi olmayan eşinin aksine, geçmişin ünlü karikatüristi, karizmatik Victor Drumond, açıkça acı çekmektedir. Yaşanan günler hiç mi hiç ilgilendirmemektedir onu. Ne anlar, ne insanlar, ne oluşlar… Tanınmış bir reklam ve klip yönetmeni olan oğlu, arkadaşının sahibi olduğu ve tarihin herhangi bir döneminin gerçekçi bir deneyimini müşterilerine sunma iddiasındaki girişimci firmanın programına kaydeder babasını. Hayatının en anlamlı dönemine, 1974 yılına, sevgili eşiyle; hayatının aşkıyla tanıştığı günlere geri döner Victor. Tabii profesyonel bir oyuncu ve set ekibinin yardımıyla.
Kimi anları hüzünlü, kimi anları zekâ içeren keskin bir mizahla bezenmiş zarafet dolu filmin, sanat yönetimi ve yapım tasarımı üst düzey. Zaten övgüye gerek bırakmayan usta oyuncu kadrosu ve gerçekten çok iyi yazılmış senaryosuyla sezonun hoş sürprizlerinden biri haline geliyor orijinal adıyla ‘La Belle Époque’. 1871’deki Fransa-Prusya Savaşı’nın sonundan, 1914’te I. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği günlere uzanan efsane Fransız ve Batı tarihi dönemiyle aynı adı taşıyan film, aslında herkesin bir ‘güzellik çağı’ olduğunun altını çiziyor. 

Victor Drumond’un, genç ve tutkulu olduğu o eski güzel günlere, sevdiği kadının ve kendi gençliğine dönüşü, dönemin favori moda, şarkı ve ayrıntılarıyla bezenmiş. Her sabah uyandığımızda pıtrak gibi türeyen sanal dünyanın kifayetsiz muhterislerinin yargılarıyla, nobran ve azgın kapitalist gidişatın kurallarıyla ve değer atfedilen ‘değersiz’ oluşlarla karşılaştığımız günümüzde, akıl sağlığımızı korumak gerçekten güç. Sadece bu sebeple, kendi düş dünyanızda yarattığınız güzellik dönemine kaçmak ve perdedeki zarif öyküye tanık olmak için izlemelisiniz. (4 / 5)  

Jeff Fowler’ın yönettiği, başrollerini Jim Carrey ve James Marsden’in üstlendikleri ve bütün aile üyelerine seslenen ABD-Japonya-Kanada ortak yapımı macera ‘ Sonic the Hedgehog / Kirpi Sonic’, özellikle küçük yaştaki izleyiciyi ilgilendiren animasyon ‘Shark School / Akıllı Balık’ ile birlikte dört yerli yapım; 14 Şubat Sevgililer Günü haftasına yakışan üç yerli örnek; Deniz Denizciler’in yazıp yönettiği, romantik komedi ‘Ağır Romantik’, başrolü Algı Eke’nin üstlendiği, Selahattin Sancaklı’nın yönettiği haftanın bir diğer romantik komedisi ‘Nasipse Olur’, Özgür Çevik, İlayda Akdoğan ve Tuba Ünsal’lı kadrosuyla, Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun yazıp yönettiği aşk öyküsü ‘Masallardan Geriye Kalan’ ile Mustafa Miraç Kaya imzalı korku örneği ‘Kiki: Lanet-i Cin’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN

 

 

 



Diğer Yazılar