Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

14 EYLÜL 2018

13 Eylül 2018 Perşembe 20:52
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dördü yerli, on bir yeni yapımın merhaba dediği yeni vizyon, farklı beğenilere sesleniyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


PREDATOR

-Avcı iş başında-

Arnold Schwarzenegger’in ‘Dutch’ adındaki komando timi lideri olarak, Orta Amerika ormanlarında, uzaydan gelen vahşi avcıyla olan ilk karşılaşmasının ardından popüler bir seriye dönüşen tür kırması, tam otuz bir yıl sonra yeni filmiyle beyazperdede. Tamamen gişe sebebiyle, ‘Alien’ ile süren iki mücadele filmini saymazsak, ilk olarak 1987’de John McTiernan’ın, 1990’da Stephen Hopkins’in, 2010’da Nimród Antal’ın yönettiği ‘Predator’ filmlerinden sonra yeni nesil macerayı, senarist ve aktör kimliğiyle de tanınan Shane Black yönetmiş. ‘Kiss Kiss Bang Bang’, ‘Iron Man 3’ ve ‘The Nice Guys / İyi Adamlar’ın ardından yeniden yönetmenlik koltuğunda Black.

Eski bir özel kuvvetler askeri olan Quinn, ilk olarak Meksika’da bir görev sırasında karşılaştığı uzaylı avcının geride bıraktığı teknolojik aparatları, ülkesine; evine gönderir. Asperger sendromlu zeki oğlu Rory, uzaylının dilini çözerek, silahlarını kullanmayı öğrenir. Bu da, ABD’deki adrese yeni ‘predator’ların gelmesini sağlar! Quinn, kendisi gibi psikiyatrik değerlendirme için gözlem altına alınmış eski askerlerden oluşan bir takımla, oğlunu korumak için büyük bir mücadele verecektir.

Shane Black’in hünerli kalemi, bildik öyküye, gözle görünür bir dinamizm ve mizah eklemiş. Aksiyon, bilimkurgu ve gerilimin yanı sıra komedi de var bu popüler tür kırmasında. Tempolu, sertlikten fazla prim verilmemiş, mizah duygusu es geçilmemiş yeni filmin başrolünü Boyd Holbrook üstleniyor. Trevante Rhodes, Olivia Munn, Keegan-Michael Key, Alfie Allen, Jake Busey, küçük yıldız Jacob Tremblay ve kadronun en tecrübeli ismi olan Thomas Jane; yeni filmin yeni yüzleri olarak çıkıyorlar karşımıza.

‘Predator’un favori mekanı orman yine unutulmamış. Bol bol av ve aksiyon sahnesi arasına serpiştirilmiş mizahi anlar, militarist tarafı da dikkat çeken filme ayrı bir hava katmış. Türün ve serinin hayranları için değil sadece; hemen her sinemasever için ‘hoşça vakit’ garanti ediyor perdedeki film. (3 / 5)


GECE GELEN

-Korkmaktır en büyük korkumuz!-

2015 tarihli ilk uzun metrajlı filmi ‘Krisha’nın ardından Trey Edward Shults, ikinci uzun metraj kurmacasında, gizemli bir korku öyküsü anlatıyor bize. Politik alt metinleri de olan sağlam hikayede, sarsıcı, bizi heyecana sevk eden yenilikler olmasa da, sapasağlam kurulmuş atmosfer, yaman bir anlatıcıyla karşı karşıya olduğumuzun kanıtı niteliğinde.

Bambaşka bir dönemde dünya! İnsanlık, dehşetli bir virüs tehdidi altındayken Paul, izole ve dışarıya karşı iyi korunan güvenli bir evde, eşi ve oğluyla yaşamını sürdürmekte! Her an tetikte aile. Günün birinde, karbon kağıdı şeklinde süren düzenleri, kendilerinden daha genç bir ailenin, onlara sığınmak istemesiyle birlikte; tepetaklak olur.

ABD’nin günümüz politikalarına ince bir gönderme içeriyor film. Korkudan beslenen toplumun röntgenini çekerken; hesapsız bir çılgınlığa giden korunma psikolojisini gözler önüne seriyor gizemli korku-gerilim. Yabancıdan duyulan korku, çekirdek aile olarak kalmak, sınırları sağlamlaştırmak ve yaratılan iradeden ödün vermemek pahasına gelinen nokta! Joel Edgerton başrolde gayet iyi! Christopher Abbott, Carmen Ejogo, Riley Keough ve belki de filmin en iyisi olan Kelvin Harrison Jr., sağlam öyküyü sürükleyen isimler. Drew Daniels’in tekinsiz atmosferi besleyen kamerası; rahatsız edici anlatıya çok şey eklemiş. İyi bir ekip çalışması yapıldığı ortada! Keşfedin! (3,5 / 5)


CANAVAR

-Canavarlar arasında-

Kısa metraj kurmacalarıyla tanınan Michael Pearce’ın ilk uzun metraj kurmacası, gizem içeren bir suç dramı. Prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan gerilim dozu yüksek yapım, ülkemizde izleyici ile ilk kez; 37. İstanbul Film Festivali bünyesinde buluşmuştu.

Küçük bir adada, yerleşik küçük bir toplulukta yaşayan genç bir kadın, adaya dışarıdan gelen gizemli bir yabancıya âşık olur. Baskıcı ailesinden uzaklaşabilmesi için kadına destek veren adamın, seri cinayetler işleyen bir katil olduğu iddia edildiğinde kadın, her şeye ve herkese rağmen adamı savunacaktır. Boğucu toplum baskısı, muhteşem manzaralar eşliğinde, an be an yükselen bir yabancılaşma yaratıyor izleyenin de üzerinde. Aşk, tutku, saplantı, öteki olmak ve toplumun ördüğü koca duvarlar! Filmin en önemli başarısı, yaşadığımız tuhaf ve acımasız panayıra hükmeden canavarların varlığını tekrar fark etmemiz. Canavar kimdir, nedir, ne değildir sorusuna, vicdan, aşk ve yürek üçgeninde cevap aranıyor.

Uyumlu bir ruh kimyası yakalamayı başaran İrlandalı aktris Jessie Buckley ve Güney Afrikalı aktör Johnny Flynn’a, usta İngiliz aktris Geraldine James ve Olwen Fouéré eşlik ediyorlar. Psikolojik gerilimin an be an tırmandığı öykünün görüntü yönetmeni Benjamin Kracun, birinci sınıf bir işçilikle ruhunu besliyor perdede akan görüntülerin. İzole bir yalnızlık hissi, herkese karşı tek başınalık, önüne geçilmez canavarlık ve son tahlilde, toplumsal ve bireysel doğruların savaşımı ile vicdan! (3,5 / 5)


WESTERN

-Yabancı olmak-

Valeska Grisebach’ın yazıp yönettiği incelikli dram, ‘western’ ikonografisi üzerinden; kıta Avrupası’nın bugününe ve ‘yabancılık’ kavramına, son derece gerçekçi bir bakış atıyor. Almanya-Bulgaristan-Avusturya ortak yapımı; bir grup Alman işçinin; Bulgaristan kırsalında, ıssız bir köyün yakınında bulunan zorlu bir şantiyeye çalışmaya gitmesiyle başlıyor. Yabancı topraklar, Alman işçilerin macera arzularını körükler ama öte yandan evlerinden uzakta olan bu bir grup erkek, kültürel farklılıklar ve dil engelinden kaynaklanan önyargıları ve güvensizlikleriyle yüzleşirler. Meinhard adlı işçi, şantiyeye yakın köydeki insanlarla arkadaşlık ilişkisi kurma gayretindedir. Köylüler ve meslektaşları ise şüphe ile yaklaşacaklardır bu yabancıya!

37. İstanbul Film Festivali’nde ‘Uluslararası Yarışma’da en iyi film seçilerek ‘Altın Lale’yi kazanan yapım, aralarında Mar del Plata ve Sevilla olmak üzere yine birçok prestijli festivalden ödüllerle ayrılmıştı. Gerçek işçilerin ve köylülerin rol aldığı ‘Western’, Avrupa’nın can acıtan meselelerine samimiyetle ve oldukça içerden bakıyor. Gerçeklik hissi, öykünün geçtiği kırsalın ıssız topraklarında akan zamanın birebir yansımasını sağlıyor perdeye. Batı ve doğu Avrupa, sosyokültürel farklılıklar, göçmenlik, yabancılık, düşmanlık, yerel değerler, sıla, gurbet, aşk, adalet, dünya halleri ve insan… Meinhard rolünde izlediğimiz karizmatik Meinhard Neumann, ‘kendini oynamanın’ ötesine geçmiş! (4 / 5)


MILE 22

-Derin durumlar!-

Son dönemde imzaladığı ‘Battleship’, ‘Lone Surviver / Son Kalan’, ‘Deepwater Horizon’ ve ‘Patriots Day / Kara Gün’ gibi militarist filmlerle dikkat çeken, zanaat tarafı sivrilmiş titiz sinemacı Peter Berg, ‘derin’ öykülerini sürdürüyor. Tanrı ABD’yi korusun söylemini asla unutmadan, son yirmi yılın tekinsiz ‘terör’ ortamında ülkesi için didinen asker, polis, ajan ve sivillerin öykülerini perdeye taşımayı sürdürüyor, özellikle aktör ve yapımcı kimliğiyle öne çıkan Berg.

Çok gizli ve elit bir taktik komuta birimi tarafından desteklenen işinde uzman bir Amerikan istihbarat subayı ve seçkin ekibinin, hassas bilgilere sahip gizemli bir yabancı polis memurunu, yasadışı yollarla yurtdışına kaçırmaya çalışmasının hikâyesi; tempolu yansımış perdeye. Peter Berg’in yanından ayırmadığı başucu oyuncusu Mark Wahlberg’ü başrolde izleyeceğimiz yapımda, ‘The Raid / Baskın’ serisiyle dikkat çeken ‘Martial Arts’ uzmanı Endonezyalı aktör Iko Uwais, Lauren Cohan, Sam Medina ve dev aktör John Malkovich, öne çıkan diğer rolleri üstleniyorlar.

Devleti korumak adına görev yapan gizli istihbarat bilimleri, seçkin deniz piyadeliğinden, gizli görevlere atanmış kahraman askerler, kötücül güçler, piyonlar ve dinmek bilmeyen aksiyon. Özellikle ‘dövüş sanatları’ uzmanlarından Iko Uwais’in yakın dövüş sahnelerinden güç alıp sürüklediği öykü; diplomasinin rafa kalktığı dönemlerde devreye giren ‘görevlilere’ adanmış adeta! ABD’li vatanseverlerin, istihbarat kaynaklarıyla birlikte ‘derin’ ve tehlikeli görevleri fedakarlıkla yerine getirmesi üzerine, yeni bir milliyetçi öykü yansımış perdeye. Yaman görüntü yönetmeni Jacques Jouffret’nin büyük katkısı var filme. Bildik öyküsüyle bazı anlar yavanlaşan fakat hiç düşmeyen temposu ve teknik kalitesiyle kendini baştan sona izleten tür örneği, özellikle aksiyon ve dövüş sanatı meraklıları için gayet tatminkar! (2,5 / 5)


İÇİMDEKİ HAZİNE

-Emanetler üzerine-

Yapımcılığını ve senaryo yazarlığını, sinema yazarı kimliğiyle tanınan Coşkun Çokyiğit’in üstlendiği yapımın yönetmen koltuğunda oturan isim; Hüsnü Hakan Gürtop. Babasının ölümünün ardından Sema’nın binlerce yıldır babaannesinin gizlediği ‘eskilerin emaneti’nin sırrını çözme öyküsü! Yaşadığı yurtdışından, babasının cenazesi için İstanbul’a gelen genç kadın, babaannesinin kendisine bıraktığı şifreli bir belgeyi almasından sonra, kendisini hiç bilmediği bir dünyada bulur.

Cemre Melis Çınar, Demir Karahan, Fatih Ayhan, Levent Sülün ve Güner Özkul’un başlıca rolleri üstlendiği öykünün orijinal müziği, Ferhat Göçer imzalı! Mistik oluşlar, tarih, tasavvuf, inanç, aşk, kıskançlık, dayanışma, fedakarlık, emanete sahip çıkmak ve ihanet üzerine yazılmış öykü; bir hayli karışık, izahı bol ve başka yerlere açılan bir metne dönüşüyor. İyi niyetle yaratıldığı aşikar hikayenin odağında yer alan ‘bulunmayı bekleyen hazineler’ ani bir ‘oldu bitti’ye kurban gidiyor her nasılsa. Şifreli belgeler, zamanı okuyan makine, gizli, mistik gruplar; yerli bir Dan Brown rüzgarı estirse de; odakta yer alan gizemin kolayca çözümü, gerilimsiz ve temposu düşük bir aksiyon olarak duruyor perdede. Bütün emanetlerin son derece değerli oluşu noktası ise, öykünün yükselen anlarını oluşturuyor.

Geriye kalan iyi niyet ise; perdeden koltuğa geçiyor. Böyle bir projede yapım olanakları önemli mesele tabii. Senaryoyu imzalayan ve yapımcılığı üstlenen Çokyiğit’in, yönetmen koltuğuna da oturacağı yeni projesini beklemek kalıyor geriye. Bu filmi, Çokyiğit için bir ısınma turu olarak görmek gerek. Yaratılan yapımın ruhunda yatan tarih ve mistisizm sevdası, sinema sevdası ile birleşmiş demek en doğrusu. (2 / 5)

Başlıca rollerini Anna Kendrick ve Blake Lively’nin üstlendiği mizah dozlu suç dramı ‘A Simple Favor / Küçük Bir Rica’, Kevin Forrest’in yazıp yönettiği psikolojik gerilim ‘Evolution of Evil / Sosyopat’ ile birlikte üç yerli yapım; Andaç Haznedaroğlu imzası taşıyan sosyopolitik dram ‘Misafir’, Kamil Çetin’in yönettiği romantik komedi ‘Organik Aşk’ ve Deniz Denizciler’in yönetip, başrolleri Peker Açıkalın ile Rüzgar Erkoçlar’ın paylaştığı komedi ‘Baba 1,5’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar