Konuk Yazar

'KÜÇÜK ADAM' NE OLDU SANA?

20 Ekim 2019 Pazar 10:04
'KÜÇÜK ADAM' NE OLDU SANA?

Cem Yılmaz’ın bir önceki sinemasal hamlesi ‘Arif v 216’, izleyiciyi toplumsal düzenin keskin ayrıştırmalarından, kutuplaştırılmalardan uzak seyrettiği eski günlere götürüyor ve bir anlamda “Orda, bir Türkiye var geçmişte” diyordu. Bu yıl başında vizyona girmesi beklenen ama kayıtlara ‘Mısır tartışması’ olarak geçen karmaşadan dolayı vizyon tarihi şimdilere sarkan son çalışması ‘Karakomik Filmler’ serisi ise zamane dertlerinde dolaşıyor... Bu hafta itibariyle serinin ilk iki adımı, ‘2 Arada’ ve ‘Kaçamak’ huzurlarımızda. Birbirinden bağımsız iki öykü anlatan ve ince bir geçişle birbirine bağlanan bu çalışma, sinemasal anlatım biçimleri açısından da farklılık arz ediyor.

Önce hikâyelerde dolaşalım: ‘2 Arada’, arkadaşlarının deyişiyle ‘Ayzek’in hayatından kesitler aktarıyor. Bir arabalı vapurda çay-tost vs. satan ve her gün yolculuk eden Songül’e yanık olan bu ön dişlerinden yoksun ‘küçük adam’, şirketin özelleştirilmesi sonucu yeni oluşumun içinde yer almak için hırslı bir çabaya soyunuyor. Lakin bu istek, giderek onun psikolojisinin bozulmasına ve işte kalacakları belirleyen mülakatçıyla tehlikeli sulara açılmasına neden oluyor... ‘Kaçamak’ ise eşlerine çeşitli yalanlar söyleyerek hafta sonu kaçamağına soyunan dört arkadaşla tesisin sahibinin başına gelen tuhaf şeyleri anlatıyor...

Bir memleket gibidir arabalı vapur!

Bu iki ayrı bölümden oluşan yapımın ilk adımı olan ‘2 Arada’yı ben kendi adıma çok beğendim... Bunun başlıca nedeni, anlattığı dünyayı, yarattığı atmosferi ve nostaljik göndermeleri belki de kuşak itibariyle olsa gerek, kendime daha yakın bulmam sanırım. Ama onun ötesinde koşulların yanı sıra çevrenin de etkisiyle ‘Joker’leşme yolunda hızla ilerleyen ‘Ayzek’ Metin karakteri, çok sağlam çizilmiş.

Olay örgüsünün geçtiği temel mekân olan ‘arabalı vapur’dan mülhem sık sık ‘Aşk Gemisi’nin (orijinal ismi ‘The Love Boat’ olan ve Kaptan Stubing, Dr. Adam, mürettebattan Julie, Gopher ve barmen Isaac gibi karakterleriyle hafızalarımıza kazınan 70’lerin ünlü TRT dizisi) yanı sıra ‘Gemide’ ve ‘Titanic’ göndermeleriyle süslü bu bölüm, sosyolojik olarak kötülüğün herkesi ele geçiren yanına ve “Biz ne ara bu hale geldik?” meselesine el atıyor. “Tost, tost diye nicesine sarıldık” (!) tadında ilerleyen hikâye de kuşkusuz Serdar Akar’ın klasiği gibi bir metafora göz kırpıyor ve “Bir memleket gibidir arabalı vapur” diyor. Filmin senaryosunun yanı sıra yönetmenliğini de üstlenen Cem Yılmaz, ‘2 Arada’da sinematografik açıdan sakin, ritmi dengeli bir anlatım tutturmuş; bir noktadan sonra da gerilime göz kırpmış. İnsan ruhunun derinliklerinde dolaşan öykü, güç eline geçtiğinde şirazesini kaybeden ve karanlık tarafa dahil olma potansiyeline sahip herkese (hepimize) ayna tutuyor. ‘Sanat sineması’ (!) sınırlarında dolaşan ‘2 Arada’, ‘Cem Yılmaz külliyatı’ içinde birinci elden bağını kuşkusuz ‘Hokkabaz’la kuruyor.

Cehaletimiz uzaylıların dilinde!

‘Kaçamak’ta ise hikâyenin çıkış noktası ikiyüzlü erkek halleri. Sonrasında mesele gökyüzüne uzanıyor ve uzaya çıkıyor! İster minik detaylar olsun, ister iş evrensel boyutlara taşınsın; Şark kurnazlığımız devreye girer ve pragmatik zekâmız küçük hesaplarda dolaşır. ‘Kaçamak’ cephesindeki kan bağları elbette ‘GORA’; SPA merkezinin sahibi Alpay da ‘rektifiye edilmiş Arif’ adeta... Bu bölümde az biraz ‘The Hangover’ tadı da bulmak mümkün, aralarda ‘Alien’ ve ‘Arrival’ gibi yapımlara göndermeler var ama asıl referanslar genel bir çerçevede ‘uzay filmleri’ kategorisi... ‘2 Arada’daki mesajları kötülüğün bizi ele geçirme potansiyeli ya da bizim karanlık tarafa kolay teslimiyetçiliğimiz şeklinde okumak mümkün. ‘Kaçamak’taki arka planı ise “O kadar kötüleştik, çıtayı o kadar düşürdük ki, cehaletimiz uzaylıların bile dilinde ve insanlığı kurtarmak artık çok zor” şeklinde tanımlayabiliriz.

Performanslara gelince... Klasik ekürinin sürüklediği yapımda ‘Cem Yılmaz evreni’ne bu seri vesilesiyle dahil olan Umut Kurt, Necip Memili, Cemre Ebüzziya, Uraz Kaygılaroğlu, Nilperi Şahinkaya gibi isimler de üzerlerine düşeni hallediyor. Ben genel toplam içinde Yılmaz’ın Ayzek, Zafer Algöz’ün de Salih performansını çok beğendim.  

Sonuç itibariyle hem yerel hem de genel dertlerle örülü bu iki öykülük çalışmayı kaçırmayın derim... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/19.10.2019)



Diğer Yazılar