Konuk Yazar

'BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR...'

06 Kasım 2023 Pazartesi 10:48
'BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR...'

Zübeyde, Analar ve Oğullar’, ‘Son Akşam Yemeği’ derken sıra geldi ‘Atatürk 1881-1919’a... Bu son adım aslında iki filmlik bir halkanın ilk bölümü. Ulu Önder’in çocukluğundan başlayarak Milli Mücadele’ye uzanan hayatından kesitler aktarırken, bu tarihsel sürecin izlerini dönemin diğer öne çıkan karakterleriyle birlikte perdeye taşıyor.

Senaryosunu Necati Şahin’in kaleme aldığı ve Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği bu serinin ilk adımına göz atarsak sonda geleceğim noktayı başta belirteyim; şu ana kadar izlediğim tüm yapıtları göz önüne alarak söylüyorum; bu çalışma sinemamızın ‘Atatürk filmleri’ kategorisindeki şu ana kadar çekilmiş en iyi ‘kurgusal’ film.

Bugüne kadar önümüze gelen örneklerin çoğu maalesef müsamere havasından kurtulamamış çabalardı. Bu durumun tabii ki birçok nedeni vardı; Atatürk’ü gerçekçi bir portre olarak sinemaya taşıdıklarında, insani yönleriyle ele aldıklarında, onu atfedildiği ‘kutsal’ çizgilerin dışına çekerek perdeye yansıttıklarında tepki alacaklarını, eleştirileceklerini düşünüyorlardı muhtemelen. ‘Resmi ideoloji’nin dışına taşmaktan korkuyorlar, çekiniyorlardı. Bu aslında genel olarak bizdeki biyografi yazını için de geçerli bir durumdu; her hayata uğrayan inişler çıkışlar, düşüş, tökezlenme anları, hatalar, hesaplaşmalar, insani duygular, kaygılar, zaaflar, korkular, psikolojik eşikler birçok popüler figüre ilişkin biyografik kitaplarda yoktur mesela… Bütün bu reflekslerin nedenini kuşkusuz ilk elde mükemmeliyet arayışı olarak düşünmek mümkün ama ben asıl meselenin özeleştiri yoksunluğu ve hesaplaşma duygusundan kaçınmak olduğu kanısındayım. Atatürk’e gelince; o elbette bu toplum için her daim en büyük rol modeliydi ki zaman onun ne denli önemli bir lider, devrimci ve ufku geniş bir siyasal figür olduğunu gösterdi. Ama öyküsünün hamaset dolu bir çerçevede değil, gerektiğinde herkesi, en yakın arkadaşlarını karşısına alma pahasına yoluna devam edişini gösteren, yalnızlığını vurgulayan, psikolojisini aktaran, askeri dehasını pragmatist kişiliği eşliğinde yansıtan dokunuşlarla dolu bir çerçevede anlatılması gerektiğini her zaman düşünmüşümdür. Nitekim ‘Atatürk 1981-1919’ bahsettiğim bütün bu unsurları büyük oranda yerine getiren, etkileyici bir sinematografik adım olmuş.

Epik tarzda çekilmiş bu film özellikle ideolojik açıdan bence sağlam bir yerde duruyor. İçinden geçtiğimiz zaman diliminden o günlerin siyasal reflekslerine, gelişmelerine bakış atıyor ve dönemin dinamiklerini, yaşanmışlıklarını ve tarihsel süreci doğru bir perspektifle okuyor. Abdülhamid’in baskıcı rejimi, İttihatçıların saraya karşı mücadelesi, 31 Mart Vakası ve Hareket Ordusu hamlesi, Trablusgarp cephesi, Sofya Askeri Ataşeliği dönemi, Mustafa Kemal’in Enver Paşa’yla aralarındaki uzlaşmazlıklar, Osmanlı paşalarının aymazlıkları, onu kızağa çekmek için yapılan hamleler, ‘Yasaklı’ Vatan şairi Namık Kemal’e ilişkin vurgular vs. bütün bu tarihsel notlar akıcı bir sinematografi ve merak uyandırıcı bir metin eşliğinde perdeye taşınmış. Filmin atmosferi, teknik kalitesi, görüntü yönetmenliği (Torben Forsberg) ve dönemin her yönüyle yeniden yaratılması bence çok başarılıydı.

 

ÖMER MUHTAR’LA MUHABBET

Oyunculuklara gelince... Mustafa Kemal’de Aras Bulut İynemli etkileyici bir performans ortaya koyuyor. Seyirci olarak karşınıza çıktığı ilk sahnelerde çok genç dursa da zamanla ışıltısını saçıyor ve ikna edici bir portre çiziyor. Keza Enver Paşa’da Sarp Akkaya’yı da çok beğendiğimi belirtmeliyim. Zübeyde Hanım’da Songül Öden, Ali Rıza Efendi’de Mehmet Günsür, Madame Corinne’de Esra Bilgiç, Ömer Muhtar’da da Baki Davrak başarılıydı.

Ben filmde en çok Paşa’nın Sofya Ataşeliği sırasında düzenlenen ‘kıyafet balosu’na yeniçeri kılığında katıldığı ve generalin kızı Dimitrina Kovachev’le dans ettiği sahneyi, Trakya’da soğuktan bitkin düşmüş ve Sarıkamış’ta yakınlarını kaybetmiş bir askerle muhabbetten başlayarak 57’inci Alay’ı harekete geçiren “Size zafer vaat ediyorum” mealindeki konuşma bölümlerini beğendim. Trablusgarp cephesinde Ömer Muhtar’la karşılaştığında (meraklısına; aslen bir öğretmen olan, ‘Çöl Aslanı’ lakaplı bu Libyalı direniş önderi hakkında ‘Çağrı’nın yönetmeni Mustafa Akkad’ın 1980 tarihli bir filmi vardır ve karakteri Anthony Quinn canlandırmıştır) ikisi arasında geçen konuşmalar da filmin entelektüel yapısına katkıda bulunan en can alıcı kısımdı bence. Söz konusu sahnelerde Ömer Muhtar, Mustafa Kemal’e kitleler için kişilere tutunmanın fikirlere tutunmaktan daha kolay geldiğini belirtiyor ve liderlik meselesine vurgu yapıyordu.

Paşa’yı ilk kez (ya da ben ilk kez şahit oldum diyeyim) Selanik kökeninden dolayı Trakya lehçesiyle de konuşurken gösteren ve klişelerden uzak durarak olabildiğince gerçekçi çizgilerle perdeye yansıtan ‘Atatürk 1881-1919’ kendi adıma beklentilerimin bir hayli üstünde seyreden bir yapım olmuş, kaçırmayın derim. Devamı niteliğindeki ikinci adım da 5 Ocak 2024’te vizyona girecek.

UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/04.11.2023)

 



Diğer Yazılar