Söyleşi

'MARADONA'YI HEP AHMET KAYA'YA BENZETİRİM'

04 Ocak 2021 Pazartesi 17:43

Yılın ilk röportajına da böyle “lezzetli” biri yakışırdı: Sosyal medyanın “Lezzet Abi”si, gazetemizin hem sinema hem de futbol eleştirmeni Uğur Vardan. “Bu ikisi aynı anda nasıl olur?” diye sormayın, çünkü baktığı, gördüğü her şeyden özenli kurgular hazırlayan bir “estetik koleksiyoncusu”. Sadece bunları değil, mimariyi, kedi sevgisini, keyifçiliği, sonsuz geyik enerjisini ve inanılmaz başlık bulma yeteneğini aynı potada eritebilmiş biri. Gün geçtikçe sayıları azalıyor. Böyle her konuda faydalanıp eğlenebileceğiniz insanlar her ekibe lazım. 

- Mimarlık okudun... Yatay mimari mi, dikey mimari?

Tabii ki yatay. Hem yükseklik korkum olduğu için hem de “yedi tepeli” şehrimizin daha fazla canına kıyılmaması için.

- Yatay futbol mu, dikey futbol mu?

 İflah olmaz bir Barcelona taraftarı olarak yatay futbol demem lazım ama Xavi ve Iniesta gidince o futbolun incelikleri ortadan kalktı. Sürekli “tiki taka”yla hayat geçmiyor, dolayısıyla: Dikey futbol.

- Klasik soru: Pele mi, Maradona mı?

Açık ara Maradona. Çünkü sahada ve hayatta belirsizliğin, kaotizmin, estetiğin, zarafetin, insan bedeninin oyunla kuracağı ilişkinin en uç noktasının temsilcisi. Ayrıca oyunculuk sonrasında da macerası, bize sundukları bitmedi. Pele’nin öyküsü zirveye ulaşıncaya kadardı, Maradona’nınsa ölüme kadar sürdü, belki gelecekte de sürecek. Hakkında en çok film çekilen efsanelerden biri Maradona. Belgesel ya da kurgusal birçok yapıma ilham kaynağı olmuş. Tanıl Bora, ölümünden sonra kaleme aldığı yazısının bir bölümünde ona ilişkin şu saptamayı da yapar: “Maradona’nın doktriner bir solculuğu hiç olmadı. Onunkisi tipik halk solculuğuydu.” Ben bu açıdan Maradona’yı hep Ahmet Kaya’ya benzetirim.

-Hagi mi, Alex mi?

İkisi de bu topraklara uğramış en muhteşem yabancılardı sanırım. Bundan sonraki futbol ikliminde böylesi yetenekler sistemin dinamikleri açısından barınmaz. Zaten dünya futbolu da bu tür özel yetenekleri ortaya çıkaramıyor ki yolun bir döneminde bizim coğrafyamıza uğrasınlar. İkisi arasında bir tercih yapmak gerekirse Hagi derim. Bunun mantıki açıklaması da şu: Hagi, Real Madrid ve Barcelona gibi üst düzey takımlarda da forma giydi. Ayrıca Hagi’nin Türkiye kariyerinde UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası şampiyonlukları gibi uluslararası başarılar da var. 

- Senin için en ‘arıza’ topçu hangisidir? Eric Cantona mı, Roy Keane mi?

Keane çok acımasızdır, kasap denilen türde bir futbolcuydu. Cantona ise sanatsal eğilimleri olan bir isimdi, jübilesinden sonra tiyatro ve sinemayı da denedi. Zaten babası da amatör bir ressamdı. Ama bu denli “ince” işlere meraklı biri sahada niye bu kadar arıza, bu kadar acımasızdı; orası ilginç tabii.

- ‘Sol açık’lar mı, ‘sağ açık’lar mı?

Sol açıklar çok önemli tabii, çünkü sol ayaklıların sayısı azdır ve özeldir.  Ama ben halı sahada ben de sağ açık oynardım.

-En yakışıklı futbolcu: Beckham mı, Maldini mi?

Maldini... Kendisi de oyunu da yakışıklıydı...

 

MESSİ ROMANTİK RONALDO GERÇEKÇİ

- Zamanımızın şiirsel futbolcularından hangisine yakınsın? Messi mi, Ronaldo mu?
Sahadaki görüntüleri itibarıyla Messi romantik, Ronaldo gerçekçi şiirlerin sahibi gibime geliyor. Ben azılı bir romantik olarak Messi’ciyim.

- Ya kadın futbolunun öncelikli figürleri: Brezilyalı Marta da Silva mı, ABD’li Megan Rapinoe mi?

Marta, kendi ülke geleneğinin kadın futbolundaki yansıması, bir yetenek abidesi. Megan Rapinoe ise futbolculuk özelliklerinin yanı sıra toplumsal bir figür. LGBT hakları savunucusu, Trump’a karşı mücadelenin simgesel ismi... Bazıları onu günümüzün Muhammed Ali’si olarak adlandırıyor. Dolayısıyla Rapinoe..

- Bütün zamanların en iyi takımı... Sacchi’nin Milan’ı mı, Guardiola’nın Barcelona’sı mı?

 Bu iki takımın oynadığı maç muhteşem olurdu. Guardiola’nın Barcelona’sı “post-modernist zamanlar”ın en muhteşem takımıydı. Sacchi’nin Milan’ı ise “modern zamanlar”ın en iyisiydi. Olası bir maçta Milan’ın gollerini Van Basten (2) ve Gullit atardı, Barça ise son dakikada Messi’nin ikinci golüyle maçı 4-3 kazanırdı. 

- Tarihin en güzel golü hangisidir? Maradona’nın İngiltere’ye 1986 Dünya Kupası’nda attığı ikinci gol mü, Van Basten’in Euro 88’de Sovyetler’e attığı gol mü?

Maradona’nın golü elbette muhteşemdir ama o golü Maradona’nın atması meseleyi olağanlaştırır. Çünkü o Maradona’dır ve böyle gollerden çok atar. Van Basten’inkiyse çok zordur ve arada bir atılabilecek cinstendir. Bir finalde, böyle bir gol atmak ayrıca çok kıymetli. Estetik açıdan muhteşemdir, keza fizik kurallarını da zorlar. Maradona özeldir ama Van Basten’in golü de çok çok özeldir.

 

KEMAL SUNAL İLE ŞENER ŞEN'E İLKOKULDAN BERİ GÜLÜYORUM

- Önce kuşağına (!) ait bir soruyla başlayayım: Alain Delon mu, Jean-Paul Belmondo mu?

Alain Delon daha yakışıklı tabii ki. Ayrıca solcu ve entelektüel yönetmenlerin filmlerinde (mesela Joseph Losey’in “Kaderi Arayan Adam”ında) çok iyidir ama ben Belmondo’cuyum. Mesela “Profesyonel”, gençlik dönemimizin en etkileyici filmlerindendi.

-Yerli jönlerden... Tarık Akan mı, Cüneyt Arkın mı?

70’lerde bu sorunun cevabı Cüneyt Arkın olurdu. Ama bugünden bakıldığında “kartpostal çocuğu” kimliğiyle yola çıkıp sonrasında farklı sulara açılma cesareti, haksızlıklara karşı duruşu ve siyasi yolculuğuyla Tarık Akan derim.

- Bizim sulardan devam edelim: Türkan Şoray mı, Hülya Koçyiğit mi?

Türkan Şoray... Tablo gibi bir güzellik, özel bir ışıltı, “Selvi Boylum” gibi bir başyapıt... Sadece sinemamızın değil dünya sinemasının da önemli ve kalıcı bir figürü...

- Hangisine daha çok gülersin demeyeyim de hangisini kendine yakın hissedersin: Kemal Sunal mı, Şener Şen mi?

İlkokuldan beri onlara gülüyorum. İkisi arasında bir seçim yapmak gerekirse bence Şener Şen. Yan rolleri bile muhteşemdir. Tiyatroda da başarılı. Zamana direnmenin üstesinden gelenlerden. Kimilerince çok eleştirilen seçiciliğini, az filmde rol almasını da ben olumlu bir özellik olarak görüyorum.

- Zamanımızın ikilisine geleyim: Nuri Bilge Ceylan mı, Reha Erdem mi?

Ben Reha Erdem’ciyim. Çünkü kendisiyle sık sık futbol da konuşuyorum! Galatasaray’ın durumu, Maradona, ligin gidişatı vs. Hepsine hâkimdir.

- Eleştirmen kimliğine istinaden sorayım: Yazmak mı, izlemek mi?

İzlemek en kolayı elbette... Yazmak da öyle. En zoru çekmek. Bir kere yönetmen kimliği, bütün her şeye hâkim olmayı ve bütün sorumluluğu üstlenmeyi gerektiriyor. Bu açıdan yazmak en kolayı. Ama bir eleştirmen tabii ki “beğendim”, “beğenmedim”in ötesine geçmeli ve yazdıklarıyla okuyanı (ya da izleyeni) ikna etmeli.

- Senin için en iyi film... “Yurttaş Kane” mi ya da modern zamanlardan bir yapıt mı?

“Yurttaş Kane” tabii ki önemli bir film ve birçok soruşturmada bütün zamanların en iyisi seçilir genellikle. Ama benim için Clint Eastwood’un “Affedilmeyen”i, David Fincher’ın “Se7en”ı, Ridley Scott’ın “Yaratık”ı, Elem Klimov’un “Gel ve Gör”ü çok çok önemli filmlerdir.

 

ASLINDA HEP FUTBOLCU OLMAK İSTEDİM

- Futbol yazmak mı, oynamak mı?

Tabii ki oynamak... Artık yaş ve fizik itibarıyla halı sahada bile boy gösteremiyorum ama oynamak hayattaki en büyük önceliğimdi. Küçükken futbolcu olmak istiyordum. Ama eksi 3.5 numara miyop gözlükleri takmaya başladım. Aslında gözlükle de epey bir süre oynadım. Sürekli kırılırdı. Böylece işin yazı-çizi kısmına önem vermek zorunda kaldım! Hep bir buluş olsun istedim, gözlerim iyileşsin, rahatça top koşturayım. Sonuçta gözlere lazer tedavisi geldi ama ben artık 35 yaşındaydım. Ve nihayetinde 1999’daki artçı depremlerde gözlük aramaktan gına geldiği için eksi 6 numara olan gözlerimi çizdirdim!

SAVAŞ ÖZBEY (HÜRRİYET/04.01.2021)



Diğer Haberler