Sinema Haberleri

´AYLA İYİ ÇEKİLMİŞ, AMA OSCARLIK DEĞİL´

27 Ekim 2017 Cuma 15:42

90. Oscar Ödülleri´ne En İyi Yabancı Film dalında Türkiye adına aday adayı olan Ayla (yön: Can Ulkay), bugün Türkiye sinemalarında vizyona girdi. Filmin işçiliğini başarılı bulan eleştirmenler, hikayenin hakkının verilememesinin, bol gözyaşı hedeflenmesinin, melodramla bu kadar fazla flört edilmesinin Ayla´nın Oscar şansını zayıflattığını yazdı. İşte eleştirmenlerin görüşleri:

MURAT ERŞAHİN (sinemamuzik.com): ‘…. ´Ayla´, ´en iyi yabancı dilde film´ dalında ülkenin Oscar aday adayı olarak gösterilince, bu noktada biraz takılıyor insan… Akademi tarafından 1947´de verilmeye başlanmış ´en iyi yabancı dilde film´ kazananlarının listesine bakınca farkı fark ediyor insan. Yedinci sanat kıstasının en dikkat çekici biçimde öne çıkarıldığı dal bu, akademi ödülleri arasında. Bir nevi prestij sağlıyor popülist Hollywood´un endüstri tarafına bu ödül. Gönül ister ki, ülkemizin aday adayı gösterdiği filmler de her yıl adaylar içine girsin hatta her yıl biz kazanalım bu daldaki Oscar heykelciğini. ´Ayla´, işte mesele ´yedinci sanat´ olunca, gereken özellikleri barındırmıyor içinde. Mesele bu! Bir ülkenin tanıtımı için çekilen iyi niyetli, temiz filmler ödüllendirilmiyor bu kategoride. Neyi ve nasılıyla yedinci sanatın vaat ettiği bütünselliği karşılayan art house tarafı törpülenmiş filmleri ödüllendiriyor Akademi.
´Ayla´, bütün bu sebeplerden ötürü, temiz bir ana akım örneği olarak duruyor perdede. O kadar. Keşke bütün türdeşleri onun gibi olsa fakat mesele, vicdani bir sinema sorumluluğuyla bakmaya gelince, yedinci sanatta karşılığı çok daha fazla olmalı perdede ´Ayla´nın´.

ATİLLA DORSAY (t24.com.tr): ‘Yönetmen Can Ulkay nerede, hangi sinema eğitimi aldı? Yazarı Yiğit Güralp’ı biraz daha iyi tanıyoruz: birkaç TV dizisi, Sınav ve Uzun Hikaye gibi filmlerden...Ama böyle bir senaryo yine de kolay yazılır mı?...
Ya oyunculuklar? İsmail Hacıoğlu’nun ne iyi bir oyuncu olduğunu unutmuşuz. Hatırlamak iyi geldi. Ayni şey Ali’de Ali Atay, yaşlılarda Çetin Tekindor ve Meral Çetinkaya için de söylenebilir. Taner Birsel, Altan Erkekli kendilerini sevgiyle hatırlatırken, genç kızlarda Damla Sönmez’le Büşra Develi de çok iyiler. Ayrıca filmin sonunda hikayenin gerçek kahramanlarının gösterilmesi de çok iyi olmuş. Gerçi bu genelde biyografik filmler için son dönemde çok yapılan bir şey. Ama burada, bu büyük sevginin, bu inanılmaz romansın kahramanları, bunca yıl sonra bir araya gelince....Onların bugünkü hallerini göstermek, gerçekten dokunaklı bir final oluşturuyor. Ve hikayeye inancımızı pekiştiriyor. Sonuç olarak, Ayla’nın iyi bir film olma konumunu aşıp, içine düştüğü (ya da beceriksizce düşürüldüğü) bu yalnızlık döneminde, Türkiye’ye çok şey kazandırabilecek bir film olduğunu düşünüyorum.´

KEREM AKÇA (POSTA): ‘… Yönetmenlik koltuğundaki Can Ulkay’ın becerisi de hayranlık uyandırıcı. “Sarıkamış Çocukları”nda (2017) ortak yönetmenlikle kumaşını kanıtladıktan sonra ilk kez yalnız başına direksiyona geçiyor. Bir dönem filminde biçimci reklam estetiği ülkemizde çok rastlanan bir şey değil. Bu sebeple de onun kadraj dengesinden yavaş çekim zekasına kadar her şeyin yerli yerine oturduğu yönetmenlik tatmin ediyor. Bizi filmin duygusuna çekiyor... Öte yandan son 15-20 dakikadaki dönüş filmi, günümüz TV kitlesini tatmin edecek ucuz bir Yeşilçam melodramına dönüştürüyor. Özellikle Sinem Öztürk ile Çetin Tekindor ne yapıyor çözmek güç. Bu bölümde Koreli oyuncular da seviyeyi düşürüyor. Film, “Babam ve Oğlum” (2005) ile “Hayat Güzeldir”i birleştirme arzusundaki bir Kore Savaşı dostluğu filmine dönüşüyor son kalemde…’

MEHMET AÇAR (HABERTÜRK): ‘… Çarpıcı bir hikâye bu... Sinemaya uyarlanması da doğru bir karar. Peki, senaryosunu Yiğit Güralp’in yazdığı, Can Ulkay’ın yönettiği film, hikâyenin hakkını veriyor mu? Eğer mesele, öncelikle Türkiye gişesinde başarılı olacak bir film çekmekse, “Evet” diyebiliriz. Türkiye’de başarılı olan dizi ve filmlerin senaryo, yönetmenlik ve yapım anlayışı temel alınırsa, gereken her şey yapılmış. Ünlü bir oyuncu kadrosu toplanmış, kısa roller için dahi yıldız isimlerle anlaşılmış… ‘Hikâyenin hakkını verme’ konusuna dönersek, soruya kendi adıma olumlu yanıt vermem mümkün değil. Ayla ile Süleyman arasındaki baba-kız bağının oluştuğu süreci anlatırken dahi film bizi müziğe ve duygusal coşkuya boğuyor. Oysa burası öykünün şekillendiği, sevgi ve şefkatin ortaya çıktığı yer değil mi? Fakat film, bu duygusal bağdan ziyade filmdeki erkek karakterler arasındaki ilişkilere, savaşa ve kahramanlıklara daha çok odaklanıyor.
Asıl amaç, kahraman ve fedakâr Türk askerlerinin Kore’nin özgürlüğüne yaptığı katkıları vurgulamak, zulüm gören halklara yardımcı olduğumuz mesajını vermekse film hedefine ulaşıyor. ‘Ayla’ bu haliyle öncelikle milli bir film, bir kahramanlık öyküsü...’

ŞENAY AYDEMİR (gazeteduvar.com.tr): ‘… Son yıllarda ülkedeki ‘gişe filmi’ kalitesi o kadar aşağılara düşmüş durumda ki, “Ayla” eli yüzü düzgün olarak kendisini ayırmayı başarıyor. Hem prodüksiyon kalitesi hem yönetmen mahareti hem de senaryo etkisi açısından amaçlarına ulaşmış görünüyor. Nedir bu amaç? Seyirciyi duygusal bir hikayenin içine atmak ve finalde mümkün olduğunca çok ağlatmak. O zaman filmin işlevini yerine getirdiğini belirtelim. Uzun yıllar (belki de Babam ve Oğlum’dan sonra ilk kez) sonra seyircinin “ağla ağla öldük” diye başkalarına anlatabileceği bir film olmaya aday “Ayla”… Nihayetinde yönetmen Can Ulkay seyirci dostu bir filme imza atıyor ve amaç buysa sınıfı geçiyor. Ancak filmin Hollywoodvari olma iddiasının gerçeklikten çok uzak olduğunu, bu amaçla çıkılan yolun nihayetinde Yeşilçam’da bittiğini belirtelim. Bence doğru adres de orası zaten!

OLKAN ÖZYURT (SABAH): ´... Senaryosu, yönetmenliği ve oyuncu performansları (bütün oyuncular iyiydi) düşünülünce Ayla için, Türkiye´de anaakım sinemanın son yıllardaki iyi örneklerinden biri olduğunu söylenebilir.
Açıkçası Korelilerin Türkiye´ye yaklaşımındaki vefayı ve Türk-Kore dostluğunun arkasındaki güçlü duygusal bağı bir baba-kız hikayesi üzerinden anlamamızı sağlayan bir yanı var Ayla´nın. Bunun için iki ülke seyircisi için çok şey ifade edebilir. Ama bu hikayede, iyi işlenildiği zaman herkesi etkileyecek bir cevher var. Masumiyetin, savaş zamanlarındaki özellikle erkekler üzerindeki etkisi ya da savaşın ortasında asker bile olsa yaşamı savunan insanların mücadelesindeki asillik gibi... Film belki gerçek hikayeyi, bu tür anlayışların üzerine güçlü bir şekilde inşa etmiş olsaydı daha iyi olabilirdi. Böylece Türk ve Kore seyircisi dışında dünyanın herhangi bir yerinde bu filmi izleyecek insanlar için de Ayla, etkileyici bir hale gelebilirdi. Bu noktada önemli bir fırsat kaçırıldığını düşünmüyor değilim...´

UĞUR VARDAN (HÜRRİYET):... ‘Ayla’, popüler sinema adına ‘Eli yüzü düzgün’ ifadesini hak eden bir çalışma olmuş. Filmin teknik işçiliği sağlam, dönem atmosferi iyi, görüntü yönetmenliği birinci sınıf, kadro da fena değil ama tavrı seyirciyi ağlatmak üzerine inşa edilmiş gibi duruyor. Genel görünüş yeni bir ‘Babam ve Oğlum’ çabasına soyunulmuş sanki. Lakin Çağan Irmak’ın filmindekine benzer bir arka plan ve bakış açısı ‘Ayla’da pek yok. Örneğin “Niye oraya asker yolladık?” daha radikal bir tavırla deşilebilirdi ama bu mesele filme pek sızmamış. Murat Yıldırım’ın canlandırdığı ‘Komünist’ eğilimli ‘Üsteğmen Mesut’ karakteri üzerinden hafif politik soslar katılmış, bir de kadınların ‘sezgisel’ yanlarıyla savaşa karşı duruşları var; o kadar. Daha çok ‘milliyetçi’ yaklaşımların ön planda olduğu yapımın zaten asıl derdi Ayla ve Süleyman Astsubay arasındaki baba-kız ilişkisi olduğu için bu tür dertler perdeye yansımamış... Sonuç? Daha çok duygulara seslenen ‘Ayla’, sinematografik yanından ziyade, seyircinin gözyaşlarını teslim alan atmosferiyle dikkat çekiyor. Bu özelliğiyle de gişede iş yapar türünden bir beklenti oluşturuyor. Peki ‘Oscar’ yarışında ‘İlk beş’e kalır mı, orası zor görünüyor... ´






Diğer Haberler