Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

31 ARALIK 2010

02 Nisan 2011 Cumartesi 22:52
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Evet sevgili dostlar… Koca yıl geride kaldı. Ömürler bitiyor son tahlilde… Her yıl olduğu gibi, bu yılın da film raporunu çıkarmak gerek. 2010´un beni en çok etkileyen, en beğendiğim 20 filmini paylaşmak istedim sizlerle. Nacizane benim de yeni yıl armağanım bu olsun sizlere… Yeni yılın, sevgi, dostluk, mutluluk, barış, aşk ve bol bol iyi film getirmesini diler, en iyi dileklerimi sunarım. Herkese iyi seyirler!

2010´un En İyi 20 Filmi

1- Parlak Yıldız / Bright Star (Jane Campion)
2- Gir Kanıma / Låt den rätte komma in (Tomas Alfredson)
3- Ölümcül Takip / Chaser (Hong-jin Na)
4- Sihirbaz / L´illusionniste (Sylvain Chomet)
5- Beyaz Bant / Das Weisse Band (Michael Haneke)
6- Tek Başına Bir Adam / A Single Man (Tom Ford)
7- Ciddi Bir Adam / A Serious Man (Ethan, Joel Coen)
8- Kosmos ( Reha Erdem)
9- Aklı Havada / Up in the Air (Jason Reitman)
10- Yaşamaya Değer / Le hérisson (Mona Achache)
11- Cennetimden Bakarken / The Lovely Bones (Peter Jackson)
12- Başlangıç / Inception (Christopher Nolan)
13- Zindan Adası / Shutter Island (Martin Scorsese)
14- Sıradan İnsanlar / Ordinary People (Vladimir Perisic)
15- Aslı Gibidir / Certified Copy (Abbas Kiarostami)
16- Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor / Loong Boonmee raleuk chat (Apichatpong Weerasethakul)
17- Deccal / Antichrist (Lars von Trier)
18- Kim Kiminle Nerede / Whatever Works (Woody Allen)
19- Elveda / L´affaire Farewell (Christian Cairon)
20- Çılgın Kalp / Crazy Heart (Scott Cooper)

Bir de bu haftanın filmleri tabii… Bildik masalın serbest uyarlaması ´´Gulliver´in Gezileri´´ çarşamba günü vizyon gördü. Cuma günü ise beş yeni filmle kapatıyoruz 2010´u. Usta yönetmen Kiarostami imzalı ´´Aslı Gibidir´´, Filmekimi´nin ardından vizyonda. Yerli yapım ´´Memleket Meselesi´´ izleme şansı bulduğum haftanın bir diğer filmi. Orhan Oğuz´un yönettiği ´´Hayde Bre´´, Serkan Ok imzalı ´´Kukuriku: Kadın Krallığı´´, ´´The Experiment´´ ve Ashton Kutcher´li ´´Çapkın´´ ise notlarımız arasında yer almıyorlar.

GULLİVER´İN GEZİLERİ (29 Aralık 2010)
(Film, yılbaşından hemen önce 29 Aralık çarşamba günü vizyonda)
İrlandalı kalem Jonathan Swift´in (1667-1745), daha önce pek çok kez – özellikle animasyon olarak – perdeye yansıyan klasiği ´´Gulliver´in Gezileri´´, serbest bir uyarlamayla tekrar beyazperdede. Rock´çı komedyen ´dağınık adam´ Jack Black´in başrolü üstlendiği sıcak yapımı, ´´Köpekbalığı Hikâyesi´´ ve ´´Canavarlar Yaratıklara Karşı´´ adlı animasyonlardan tanıdığımız Rob Letterman yönetmiş. Genel plastiğine ve atmosferine bilinçli bir animasyon dokusu egemen olan Letterman´ın bu ilk ´animasyon dışı´ denemesi, oldukça başarılı olmuş kanımca. Ana hatlarına dokunulmadan, bazı dinamikleri ve kahramanları değişen klasik, ´sıradan bir kaybedenin´ dünyasına davet ediyor izleyiciyi. Sonra; o dünyanın kendine göre olan muhteşemliğini ve hayat kadar şaşırtıcı bir yolculuğun olmadığının altını çiziyor. Black´in bildik lezzetli performansına Amanda Peet, Emily Blunt, Jason Segel ve Billy Connolly gibi önemli isimler eşlik ediyorlar. Lilliput ülkesinde bir dev olmakla, kendi zorba dünyamızda küçük bir adam olmanın farkları, benzerlikleri, yaralayıcı ve yok edici varoluş soruları… Yediden yetmişe izlenecek yapımın üç boyutlu olduğunu ekleyelim. Boyut çılgınlığına boş verip, keyif alacağınız film, günümüzde sıklıkla üşüyen ´ruh altımız´ için ´yerinde´ bir yeni yıl armağanı.

ASLI GİBİDİR
´´Bilmem ki hangi yıldı. Karışık bir akşamüstüydü. Bir panayır ölüsünü andırıyordu kent. Karşımda duruyordun, hemen karşımda. Çok uzun bir yolculuktan yeni dönmüştün. Yani kendinin bir o kadar uzağına düşmekten. Yüzün mü? Merdivenlerden bir iniş gibiydi yüzün. Ama sevgiyle doluydun her zamanki gibi; beni de aşan bir sevgiyle. Oysa sevmek belirsizlikti benim için. Anlamı baktığı yerde kalan bir çift göz imgesiydi. Öyleydi.´´ der, Edip Cansever… Lucignano şehri. Toskana bölgesinde şirin bir tarihi kasaba. İnsanın kendini unutacağı bir yer. Bir kültür panayırı sanki. Heykeller, sevimli butik oteller, çeşmeler, dar sokaklar, çatılar ve aşk… Bir erkek ve kadın karşılaşıyorlar. Erkek, orta yaşlı bir İngiliz yazar. Kadın, sanat galerisi sahibi bir Fransız. Adam, yeni yayımlanmış kitabı hakkında bir konferans vermek üzere orada. İnandığımız bu, bildiğimiz. Sanatta kopyalar üzerine uzman. Kopyanın sahiciline inanıyor. Bir şeyin aslıyla kopyası arasındaki müthiş benzerlik, hangisinin daha güzel, hatta daha gerçek olduğunu ispatlar? Geleneksel olanın alışkanlıkları ve modern tercihler… Bir ´cafe´de kulağa fısıldanan dostane öğütler, şefkat ve hasletler. Uyulması gereken tavsiyeler. Sevginin ve aşkın mütevazı büyüklüğü. Romantizmin bir güne sığan duyarlı, dingin, entelektüel gezisi. Zarif sosyo-kültürel sataşmalar, doğu-batı-kuzey-güney demeden çizilmiş incelikli bir ruh haritası. İngilizce, İtalyanca, Fransızca konuşulan sevgi sözleri. Onbeş yıllık evli bir çift veya yeni tanışmış. ´Gibi´ yapmak, ´öyle´ olmak, sonuçta anın gerçekliği… İranlı usta Abbas Kiarostami, Hollywood romantikliğine tamamen mesafeli, alışageldik hafifliğin, gerçek insanı yok eden vahşi ve delirmiş düzenin çok ötesinde ´başka bir şey´ ifade eden gerçek bir romantizm sunuyor. Roberto Rossellini´nin 1954 tarihli filmi ´´Journey to Italy / İtalya´ya Yolculuk´´a gidiyor zihin. Eric Rohmer´in ´´Rendezvous in Paris / Paris Randevuları´´na… Geçmiş, bugün, tek gün… On beş yıllık aşk, belki de bir günlük. Sahici olanı veya sahtesini sevmek. Aslı veya kopyasını. ´Birbirimizin zayıflıklarına karşın biraz daha toleransımız olsaydı; daha az yalnız olurduk´ der kadın ve sorar ´Sence de öyle değil mi?´ Adam, ´emin değilim´ diye cevap verir. Yalnızlığı, hepimizi sarıp sarmalayan o ıstırabı duyuran çan sesleri arasında yeni bir başlangıçtır belki de son. Cannes´de ´En İyi Kadın Oyuncu´ seçilen Juliette Binoche´nin tarifsiz performansına İngiliz bariton Willaim Shimell olanca gerçekliğiyle eşlik ediyor.

MEMLEKET MESELESİ
´´Reyting Hamdi´´, ´´Cennet Mahallesi´´, ´´Acı Hayat´´ gibi tanınan TV dizilerinin yönetmeni İsa Yıldız ilk sinema deneyiminde, uğradığı haksızlık sonucu, adalet peşinde koşan bir öğretmenin trajikomik öyküsünü anlatıyor. Daha doğrusu anlatmaya çalışıyor. Ama mizansen yaratmadaki acemilikler ve genel atmosferdeki ´sinema olamama durumu´ filmi epey zedelemiş. Bir polis tokadıyla ivmelenen öykü ve memleketin genel meseleleri… İyi niyetle yola çıkılmış ama başarısız olunmuş yapımda başrolü usta oyuncu Ahmet Uğurlu üstlenmiş. Tuna Orhan, Füsun Demirel ve İştar Gökseven filmin diğer isimleri.

MURAT ERŞAHİN


 



Diğer Yazılar