Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

29 NİSAN 2011

28 Nisan 2011 Perşembe 22:35
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Kalabalık vizyonda film sayısı sekiz. Bu hafta çalışkanız. Notlarımız arasında bulunmayan tek film, miniklere seslenen animasyon ´´Panda: Sihirli Yol´´. Haftanın diğer yenileri bilginize sunulmuştur. Herkese iyi seyirler!

BENİ ASLA BIRAKMA
Japonyalı usta yazar Kazuo Ishiguro´nun aynı adlı romanından perdeye uyarlanan filmi, ´´One Hour Photo´´ ile tanıdığımız video klip yönetmenliğinden yetişme Mark Romanek yönetmiş. Eseri uyarlayan isimse, 2000 tarihli ´´The Beach´´ın yazarı Alex Garland. Kapkara bir öykü karşımızdaki. Yürek söken bir öykü. Alternatif bir dünyadayız, katı bir program çerçevesinde genç insanlar, organlarını birer birer vererek ´tamamlanmaya´, ´yok olmaya´ hazırlanıyorlar. Faşizan, insanı hiçe sayan düzen bütün dünyanın gerçeği. Nerede, nasıl bir gerçeklikte olursak olalım, tamamlanmayı beklemiyor muyuz hepimiz? Şu veya bu biçimde. Kesin olan, sona doğru ilerleyişimiz. Özgürlük sadece bir şarkı adı… Adam Kimmel´in, hikâyenin ruhunu kurduğu kamerası, 1978´den 90´ların ortasına denk düşen ve Britanya´yı fon alan anlatının, Luther Dixon imzalı ve Jane Monheit´ın yorumuyla zihnimize çakıldığı şarkı: Never Let Me Go… Tarifsiz kederlere sürüklenirken yanınıza sadece yalnızlığın yün hırkasını aldığınız karanlık bir rapsodi.

ZEFİR
Ödüllü kısa filmi ´´Poyraz´´dan sonra Belma Baş´ın ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi, filme adını veren Zefir adlı kız çocuğunun öyküsü. Anneannesi ile dedesinin Doğu Karadeniz dağlarındaki yayla evinde annesini bekleyen Zefir, büyük bir hayal kırklığı yaşar. Annesi, uzun bir yolculuk öncesi kızı ve ailesiyle vedalaşmaya gelmiştir. Anne ile kız arasındaki özel ilişki, nefret, öfke, ölüm, doğanın kesin kuralları, masumiyet denen olgu, gerçek ve düş. Karanlık tarafa gülümseyen öykü, doğa belgeseli tadında iddialı bir görüntü yönetimine sahip. Festivaller için tasarlanmış bir atmosferi var filmin sanki. Bu meseleye takılmazsanız, eli ayağı oldukça düzgün bir ilk film. 30. İstanbul Film Festivali´nde Belma Baş´ın ´´Zefir´´le ´En İyi Senaryo´ ödülünü kazandığını da ekleyelim.

İÇİMDEKİ YANGIN
30. İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma´da Altın Lale için yarışan Kanada filmi, En İyi Yabancı Film Oscar´ına aday gösterilmişti. Benim de aralarında olduğum FIPRESCI (Uluslararası Sinema Yazarları) jürisi tarafından da değerlendirilen film, yürek söken çok acımasız bir dram. ´´Polytechnique´´ adlı filmiyle tanıdığımız Denis Villeneuve tarafından yönetilen yapım, Wajdi Mouawad´ın ünlü oyunundan uyarlanmış. Annelerinin ölümünün ardından Lübnan´da giden ikiz kardeşler, tahmin bile edemeyecekleri gerçeklerle yüzleşirler. Acı dolu bir coğrafyanın, tekil şahıslar üzerinden bütün bir topluma yönelen kadersiz tarihi. Açık yaraları tedavi etmenin zorluğu. İzleyiciyi, kabul edilmesi ve izlenmesi acı veren gerçeklerle buluşturan film kuşkusuz etkili bir yapım.

HIZLI VE ÖFKELİ 5: RİO SOYGUNU
Rob Cohen´in yönettiği ve ilk kez 2001´de perdeye yansıyan ´´The Fast and the Furious / Hızlı ve Öfkeli´´ oldukça beğenilip, gişede büyük iş yapınca bir seriye dönüşmüştü. Fakat filmin çekirdek kadrosu değişince ikinci ve üçüncü film, orijinalinin gücünden uzak kalmıştı. Yapımcılar, serinin iki yıldızı Vin Diesel ve Paul Walker´ı dördüncü filmde yeniden bir araya getirdiler. Öze dönüş, beşinci filmle sürüyor. Perdeye yansıyanlar ise orijinal filmin izleğinde ilerleyen keyifli anlar. ´The Rock´ olarak da bilinen Dwayne Johnson´un kadroya katılımıyla serinin belki de en nefes kesici, en heyecanlı filmine dönüşüyor beşinci macera… Hızlı arabalarımız, incelikli bir soygun planı ve perdeden salona yayılan adrenalin, bu kez Rio sokaklarında. Latin ateşinin aksiyon, mizah ve romantizmi müthiş bir tempoda buluşturduğu film, beylik tabiriyle keyif veren bir seyirlik.

THOR
İskandinav mitolojisinde baba tanrı Odin´in oğlu olan Thor, yıldırım ve şimşeklerin tanrısı olarak bilinir. Elindeki kocaman çekiç ve tükenmez gücüyle insanlığı koruyup kollamaktır görevi. Aynı zamanda Marvel Comics´in ünlü kahramanlarından birine de ilham kaynağı olmuştur mitolojik kahraman. Stan Lee, Jack Kirby ve Lary Lieber üçlüsünün ürünü Thor, ilk kez 1962´de buluşmuştur okuyucuyla. Sonunda beyazperdeye de uyarlanan Thor, Shakespeare uzmanı Kenneth Branagh´a emanet edildi. Branagh, Shakespeare eserlerinde yer alan iyi-kötü çatışmasının, iktidar, güç, siyaset, meydan okuma temalarının ve birbirine karışmış duyguların Thor´un öyküsünde fazlasıyla yer aldığına inandığını açıklıyor. Genç, atletik ve yakışıklı aktör Chris Hemsworth, Thor rolünde. Natalie Portman, kuğu kostümünü çıkararak projeye dahil olmuş. Sir Anthony Hopkins, Stellan Skarsgard ve Rene Russo´da, oyucu kadrosunun güçlü isimleri. Yeryüzüne sürgüne gönderilen Thor ile uzay ve gök bilimleri uzmanı Jane´in duygusal öyküsü, kötü güçlerin dünyayı ele geçirme planları odaklı aksiyonu bol fantastik bir macerada işlenmiş. Özellikle tür ve çizgi roman meraklıları için kaçırılmaz bir seçenek.

PİNA 3D
2009 yılında hayata veda eden efsane sanat yönetmeni ve koreograf Pina Bausch için çekilmiş üç boyutlu film usta yönetmen Wim Wenders imzalı. Büyük Alman sanatçının nefes kesen eşsiz sanatı, dans; beyazperdede oldukça kişilikli bir şölen olarak duruyor. ´Tanztheater / Alman Dans Tiyatrosu´ akımının öncü ismi, ´Tanztheater Wuppertal Pina Bausch´ topluluğunun kurucusu ve her şeyi Pina Bausch´un yaratım dünyasına fon oluşturan Wuppertal şehri de filmin önemli noktalarından biri. Sanatçının şehrin yapısından da beslenen dünyası, hüzün, aşk, kırılganlık ve yalnızlıktan oluşan dans evrenini evrensel bir boyuta taşıyor. Topluluğun dünyaca ünlü dansçılardan oluşan üyeleri, ustalarını anarken onun eserlerini yine Pina´nın eşsiz koreografileri eşliğinde canlandırıyorlar. Wenders´in, ünlü sanatçının ölümünden önce çekimlerine başladığı yapım, Pina Bausch´un ´Cafe Muller´, ´Sacre Du Printemps´, ´Vollmond´, ´Kontakthof´ isimli dans eserlerinden oluşuyor. Bir ömürden ve de… Sanata, dansa, insan duyarlılığına, yaşadığın şehre, dünyaya, farkındalığa adanmış özel bir ömürden… Wenders, her zamanki ustalığıyla, bir sanatçının hayran olunası iç dünyasını gözler önüne sererken, Pina Bausch başta olmak üzere belki de insanı ve bütün insanlığı kapsayan ortak duyguları dans ve müziğin şiirsel gücüyle anlatıyor. ´Dans et, dans et´ diyor Pina ve ekliyor; ´yoksa yok olup gideceğiz.´

TEHLİKELİ TUTKULAR
İrlandalı kısa film yönetmenleri Lisa Barros D´Sa ve Glenn Leyburn´un ilk uzun metraj filmleri 2009 tarihli. İki yıl rötarla sinemalara uğrayan İngiliz yapımında başrolleri, ´´Harry Potter´´ serisinde büyüyen Rupert Grint ile Robert Sheehan, Kimberley Nixon ve James Nesbitt üstlenmişler. Üçlü bir aşk ve dostluk ilişkisi. Fonda, kolu kanadı kırık bir gençlik var. Uyuşturucu, cinsellik ve adanın sosyo ekonomik gerçekleri altında nefes alıp veren bir ilk gençlik hikâyesi. Bütün farklılıklara rağmen dost olabilmek. Dostun için yapacağın şeyler. Hepsinin ötesinde genç ve masum kalplerin çıplak portresi. Hayal kırıklıkları, eksiklikler, acılar, kötü gidişat, üşüyen yerlerimiz, gelecek, belirsizlik, gerçekler, aşk ve belki de güvenilecek tek liman olan dostluk.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar