Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

27 NİSAN 2012

26 Nisan 2012 Perşembe 21:08
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Vizyona sekiz yeni film birden merhaba diyor bu hafta. Notlarımızda ise sadece üçü var. Sebebi yine sinema! 12. Uluslararası İzmir Film Festivali’ndeyim bir haftadır. Bir de görevliyim üstelik. SİYAD jürisinde. Bu yüzden, mazeretimi mazur göreceğinize inancım tam! ‘Sinemadan çıkamayan insan durumu’ mevzubahis yeniden. Tek derdimiz bu olsun! Sinemadan çıkmış bütün insanlara özen göstermenin gereğini yeniden anımsatmama gerek yok artık. Çünkü gayet iyi biliyorsunuz; en ufak kuşkunuz kalmadı sanırım; sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu! Herkese iyi seyirler dilemeden önce, notlarımızda yer almayan haftanın diğer filmlerini anımsatmak isterim: Haftanın belki de en merakla beklenen filmi “Kuzgun / The Raven”. Edebi ikonlardan Edgar Allan Poe’nin hikâyelerinden yola çıkarak cinayetler işleyen bir seri katil ile bizzat yazarın kendisini gerilimli bir ölüm kalım oyununda buluşturan karanlık yapımın yönetmeni, “V for Vendetta” ile tanıyıp sevdiğimiz James McTeigue. Filmin başrol oyuncusu ise John Cucask. Reklam yönetmeni Rezzan Tanyeli’nin ilk uzun metrajı “Pazarları Hiç Sevmem”, haftanın tek yerlisi. Audrey Tautou’yü başrole taşıyan “Aşkın Renkleri / La Délicatesse” Fransız yapımı bir romantik komedi. Suç komedisi “Çifte Soygun / Flypaper” ve Antonio Banderas’ı kadrosuna katan macera “Kara Altın / Black Gold” haftanın diğer yenileri.

MARIGOLD OTELİ’NDE HAYATIMIN TATİLİ
Yedi Oscar ödüllü “Aşık Shakespeare / Shakespeare in Love” adlı romantik yapımın yönetmeni John Madden’in yeni filmi, 31. İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminin ardından vizyona da merhaba diyor. Kaliteli bir romantik komedi olarak yaklaşabileceğimiz İngiliz yapımının kadrosunda, dev oyuncular var. Judi Dench, Maggie Smith, Tom Wilkinson, Bill Nighy ve Celia Imrie gibi usta isimlere, Danny Boyle’un sekiz Oscar’lı filmi “Milyoner / Slumdog Millionaire”nin sempatik başrol oyuncusu Dev Patel eşlik ediyor. Emekliliklerini egzotik bir tatil beldesinde geçirmek isteyen bir grup İngiliz, reklamının gördükleri Hindistanda’ki lüks otele vardıklarında, aldatıldıklarını anlarlar; fakat kısa bir süre sonra, bu garip mekân, onlar için farklı anlamlar oluşturur. Her biri, hayatlarının son dönemecinde, bir hesaplaşma süreci yaşarlar ve yeni başlangıçlar için hayati kararlar verirler. Yeni başlangıçlar için asla geç kalmış sayılmayız ne de olsa… Deborah Magoch’un ‘These Foolish Things’ adlı romanından perdeye uyarlanan sevimli, sıcak film, incelikli nüansları, kültürel göndermeleri, tatlı sataşmaları ve oyuncu kadrosunun müthiş performansıyla ilgiyle izleniyor.

DEHŞET KAPANI
“Buffy The Vampire Slayer”, “Angel”, “Alias”, “Lost” gibi popüler TV dizileriyle “Canavar / Cloverfield” adlı bilimkurgu-korku filminin senaristi olarak tanınan Drew Godard’ın ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi, ilginç bir korku-gerilim. Beş arkadaş, orman içinde bulunan ıssız bir kulübeye vardıklarında; gerçeğin, görünen, bilinen hatta düşünülenden tamamen farklı olduğunu fark ederler. Kurgulanmış bir kâbus onları beklemektedir. Korku sinemasının slasher alt türüne aitmiş gibi başlayıp, bambaşka bir yere varan gizemli yapım, her şeyin ötesinde, türün olmazsa olmazı vahşet ve dehşeti, başka bir boyutta yaşatarak, ezber bozmaya soyunmuş. Fakat farklı bir iskelet kuralım derken, işin iyiden iyiye abartıldığını söylemek yanlış olmaz. Başarılı efektleri ve ters köşe yaklaşımıyla özellikle türün hayranlarını ve fantastik meraklılarını memnun edebilecek proje; biraz dizginlenseymiş; daha farklı satır başları açabilirmiş kendine sanki. Yine de, seyir keyfi verdiği şüphesiz. Genelde, dilimizin dönmesinde zorlandığımız popüler bir yaklaşımla noktayı koyalım son tahlilde: Hikâyeyi bildiğinizi sanıyorsanız, aldanıyorsunuz!

ÖLÜMÜN SESİ
2005 tarihli başarılı gerilim “Kapı Komşusu / Naboer” adlı filmiyle tanıdığımız Norveçli Pål Sletaune imzalı “Ölümün Sesi / Babycall” dramı yoğun bir gerilim denemesi. Yürek burkan, oldukça hüzünlü yapısıyla; gizemi ilk sahneden finale dek yaşatmayı başaran Norveç yapımının başrolünü tanıdık bir isim, Noomi Rapace üstlenmiş. Orijinal ‘Milenyum Üçlemesi’nin yıldızı, ‘Ejderha Dövmeli Kız’ Noomi, yine çok başarılı bir performans sergiliyor. Filmdeki oyunuyla, Roma Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü kazanan Rapace, baştan sona sürüklüyor filmi. Eşinden şiddet görmesi sebebiyle, sekiz yaşındaki oğluyla birlikte, devletin koruma programı kapsamında yeni bir eve taşınan genç kadın, kimseleri inandıramadığı şüpheli olaylar yaşar. Gerçek, görünen, görünmeyen, acı, annelik, sevgi, bağlılık, yalnızlık ve hayatla iç içe geçmiş şiddete, görünenin ötesinde bir yerden bakmaya çalışan yapım, duygusal, dokunaklı bir iş olmuş. Hemen her yerde, her coğrafyada, her zaman süregelen acılar ve gerçekler. Adaletsiz yaşamın dayanılmaz ağırlığı.
MURAT ERŞAHİN






Diğer Yazılar