Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

22 MART 2013

21 Mart 2013 Perşembe 22:33
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

22 Mart vizyonunda 6 yeni film çıkıyor karşımıza. Türkiye-Azerbaycan ortak yapımı “Mahmut İle Meryem”, yerli komedi “Sabit Kanca” ve geçtiğimiz yılın adından en çok söz ettiren belgeseli, İngiltere yapımı “Imposter / Hayat Avcısı”, maalesef notlarımız arasında yer alamıyor. Haftanın öne çıkan diğer yenilerinin eleştirileri ise ayrıntılı biçimde sizi bekliyor! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insandan yana ihtimamı esirgemeyin lütfen. Sokaklar tıka basa duyarsız ruhlarla doluyken. Herkese iyi seyirler!

YOLDA
Özgürlüğü sorgulayan, hayatın atar damarlarından taşarak; dibine ve sonuna dek ‘yaşamak’ için yollara düşen, her türlü toplumsal ve ahlaki yerleşik kurala tepki duyan, sorular soran, politik duyarlıkları olan, cinselliği yücelten, aşka ve dostluğa sözlük anlamlarının çok ötesinde inanan, değişik bilinç durumlarını araştırmak adına alkolün, tütünün ve özellikle uyuşturucuların şefkatinden yararlanmayı ihmal etmeyen Beat kuşağı, aslında çok şeyi sonuna kadar değiştirdi. Beat kuşağının öncüleri ve en tanınmış isimleri arasında, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William Burroughs, Neal Cassady ve Lawrence Ferlinghetti’yi gösterebiliriz. Gerçek bir ‘beat’ olan şair ve yazar Jack Kerouac (1922-1969), Beat akımının simgesi olan “On the Road / Yolda”yı 1951’de yazmış ve eser, 1957’de yayımlanmıştı. Spontane ve redaksiyondan geçmemiş haliyle büyük ün getirdi eser Kerouac’a. Büyük ölçüde otobiyografik olan ve çoğu unsuru gerçek hayattan alınan romanda, Kerouac’un yüzyılın ortasında ABD’yi baştanbaşa dolaşmak için, dostlarıyla çıktığı ‘yolda’ başından geçenler anlatılıyordu ve tabii ‘nefes alıp verme nedenleriyle’ bütün bir Beat kuşağı. Jack Kerouac’ın içi dolu tabiriyle ‘ölümsüz’ eserini, ‘yol filmlerinin uzmanı’, son derece duyarlı, Brezilyalı usta sinemacı Walter Salles yanıtmış perdeye. Daha önceleri beyazperde uyarlaması sık sık gündeme gelen ama bir türlü çekilemeyen, sinemaya uyarlanması imkânsız olarak kabullenilmiş ‘zor kitap’ Salles’in ellerinde gerçekten esere çok sadık ve çok şık bir filme dönüşmüş. “Central do Brazil / Merkez İstasyonu”, “Diarios de Motocicleta / Motosiklet Günlüğü” ve “Dark Water / Karanlık Su” filmleriyle tanınan Walter Salles, Cannes’de Altın Palmiye için yarışan filminde, gerçekten Beat akımının ruhuna dokunmayı başarmış. Porto Rikolu senarist Jose Rivera’nın uyarladığı senaryoda, ana karakterleri, Sam Riley, Garrett Hedlund, Kristen Stewart müthiş bir başarıyla canlandırırlarken, Amy Adams, Viggo Mortensen, Kirsten Dunst, Alice Braga, Tom Sturridge, Terrence Howard ve Steve Buscemi gibi önemli isimler, zengin kadroya lezzet ve renk katıyorlar. Otobiyografik bir eser “Yolda”. Kerouac, sadece isimleri değiştirmiş. Genç yazar adayı Sal, özgür ve serseri ruhlu dostu Dean ve onun sevgilisi MaryLou ile birlikte, kırklı yılların sonlarında, ülkeyi bir baştan diğerine dolaşmak üzere yollara düşer. Yolda karşılaştığı ve dokunduğu insanlarla, duyarlılıklar, daha sonra ‘Beat’ adını alacak olan kuşağı oluşturacaktır. İçinde ‘şiir’ barındıran gümbür gümbür bir film “Yolda”. 60’lı yılların özgürlükçü ayaklanmalarını ve hippi ruhunu önceden öngören eserin sinema uyarlamasında parmağı olanlardan biri de, 1979’da romanın film haklarını satın alan usta sinemacı Francis Ford Coppola. Çekimleri 8 yıl süren filmde, bütün bir Beat kuşağının ruhu ve içselliği; doğaçlamanın, spontanlığın gücüyle karışıp, yakanıza yapışıyor. Yaşadığımız dünyayı ayrıntılarıyla kavrayabilme, özgürlük ve sonuna kadar gitmenin ne olduğunu ayrımsayabilme, en önemlisi de; belki günümüze dair sağlıklı bir analiz yapabilme adına mutlaka izlenmesi gerekli bir tarihsel belge olmanın ötesinde, şiirsel bir yedinci sanat ürünü “Yolda”. Yüreğe ve dimağa dokunuyor film! (4,5 / 5)

DEV AVCISI JACK
Hemen her neslin çocukluğuna damga vuran masallardan ‘Jack ve Fasulye Sırığı’, Bryan Singer yönetiminde perdede. 1995 tarihli “The Usual Suspects / Olağan Şüpheliler” ve 2000’de başlattığı “X-Men” serisiyle, usta yaratıcılar arasında giren Singer, değişik versiyonları olan masalın, en çok bilinenini perdeye aktarmış. Jack, satmak için kasabaya götürdüğü ineğin karşılığında, fasulye taneleriyle döner eve. Yeryüzünde hükümdarlık kurmak isteyen devler ülkesine bir merdiven görevi gören fasulye ağacı, suda büyüyüp, gökyüzüne ulaştığında, nefes kesici macera başlamış olur. Genç oyuncular Nicholas Hoult ile Eleanor Tomlinson’a, usta isimler eşlik etmişler. Görüldüğü ilk anda, zihinde bir ‘Kenneth Branagh’ rüzgarı estiren, artık tamamen olgun aktör mertebesine yükselmiş Ewan McGregor ve bir diğer usta Stanley Tucci’ye bir dizi şöhretli İngiliz aktör grubu eşlik ediyor. Ian McShane, Eddie Marsan, Ewen Bremner ve bir başka usta oyuncu Bill Nighy. Görkemli yapım tasarımı, başarılı atmosferi ve rahat anlatımıyla, son derece keyifli, sürükleyici bir fantastik macera duruyor perdede. Her yaşın masallara olan ihtiyacını sorguluyorsunuz, salondan çıkınca. Metni çok zengin filmin. Besin zincirinin en üstündeki acımasız insandan tutun, ‘yevmiyeli’, gariban devlere, iktidar-güç hırsından, aşkın masumiyetine, dostluktan, fedakârlığa, anlamlı değiniler içeriyor rengârenk masal-film. (3,5 / 5)

YEDİ PSİKOPAT
2008 tarihli ilk uzun metrajı “In Bruges” ile ses getiren yaman İngiliz Martin McDonagh, ikinci filmiyle karşımızda. En İyi Orijinal Senaryo Oscar adayı ilk filmi gibi, hemen her şeye dokunan; mizahla örülü bir suç filmi yazıp yönetmiş McDonagh. Epey arıza ve saçma oluşlar, incelikli bir hicivle buluşuyor! Politik taşlamalar, son derece duygusal atmosferin omuz başında ilerliyor. ‘Şiddetse şiddet’ diyor yaman İngiliz. Gözyaşı ise gözyaşı, gerçekse gerçek! Son derece zeki yazılmış senaryo, müthiş diyaloglarla süslenmiş. Kendini, Los Angeles’ın vahşi ve kuralsız suç dünyasının içinde bulan bir senaryo yazarı ve gerçeğin kurgusu. Shih Tzu cinsi küçük köpeği kaçırılan yeraltı dünyasının belalı figürü ve ondan da belalı psikopatlar! Başrollerde Colin Farrell ve Sam Rockwell var. Christopher Walken, Woody Harrelson, Harry Dean Stanton ve efsane müzisyen/aktör Tom Waits, zengin kadronun ‘ağır abileri’. Olga Kurylenko ve Abbie Cornish, filmin ‘güzel kadınlar’ kontenjanını temsil ediyorlar. Varoluş sancıları arasında, bir kimlik soruşturması, bir ipliğin pazara çıkışı, bir aşk, bir dostluk, bir bağlılık, bir intikam, bir yaratım öyküsü. “Killing Them Softly / Kibarca Öldürmek”te olduğu gibi yine uçan tekme bir saldırı vahşi sisteme ve ABD politikalarına. Belki ondan da öte, bütün kıtanın hastalıklı bilinçsizliğine ve ideolojik boşluğa. Serseri bakışlı, ağır arıza, provokatif, tavizsiz, çılgın, romantik ve dürüst! Çok dürüst! (4 / 5)
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar