Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

17 MAYIS 2013

16 Mayıs 2013 Perşembe 21:37
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

17 Mayıs haftasının film sayısı dokuz. Notlarımızda ise iki film yer alıyor sadece. Katılamadığım basın gösterimleri oldu bu hafta. Ankara’da, 16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’ndeydim çünkü. Bu yılki festival, emek sömürüsüne, kadın cinayetlerine ve hapsedilen fikirlere ‘rağmen’ direniş, devinim ve dayanışma ana temasıyla gerçekleşti. Film programı bir hayli zengindi. Her Biri Ayrı Renk, Rağmen… Dayanışma-Direniş-Devinim, Olay Yeri: Aile, Türkiye’den Filmler, Kuzeyin Cadısı: Mai Zetterling, Dikkat! Monika Treut!, Aynı Çatı Altında, Ekoloji, Akbari Kardeşler, Pembesiz Mavisi, Belgeseller ve Gala adlı bölümler dışında çeşitli söyleşi ve etkinliklere sahipti ‘mesele’ sahibi bu samimi, aynı oranda ciddi ve kaliteli festival. Ankara’da bulunmak son derece keyifli ve besleyiciydi. Festivale emeği geçen bütün ekibe içten teşekkürler…

Gelelim haftanın notlarımız arasında yer veremediğimiz diğer yapımlarına… Öncelikle, usta yazar F. Scott Fitzgerald’ın ölümsüz eseri ‘The Great Gatsby / Muhteşem Gatsby’, bir kere daha yansıdı beyazperdeye. Sinemanın sevdiği roman, bu kez üç boyutlu olarak karşımızda ve yaratıcı isim Buz Luhrmann imzası taşıyor. ‘Jay Gatsby’ rolünde ise Leonardo DiCaprio’yu izleyeceğiz. ‘Hangover’ tarzı çılgın kopuş filmlerinin içine gençlik ateşi kaçmış örneği olan ‘21 & Over / Çılgın Doğumgünü’, Japonya’dan çıkagelen korku örneği ‘Horror Stories / Korku Hikayeleri’, dev aktör Dustin Hoffman’ın yönetmen koltuğuna oturduğu “Quartet / Dörtlü”, Japonyalı sinemacı Ryûhei Kitamura’nın Hollywood’da çektiği ‘No One Lives / Herkes Ölecek’ adlı korku-gerilim, büyük ustalardan Bernardo Bertolucci’nin yeni filmi ‘Io e te / Ben ve Sen’ ve yerli komedi ‘Koğuş Akademisi’, haftanın diğer yeni filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana, iyi davranın lütfen. Ona sıkıca sarılın, elini bırakmayın. Sokaklar tıka basa sinemadan çıkmayanlarla dolu çünkü! Herkese iyi seyirler.

GÜZELLİĞİN ON PAR’ ETMEZ
49. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden ‘En İyi Film’ ödülü ile dönen ama yerli film olup olmadığı konusunda tartışmaları da beraberinde getiren yapım, hayatın adaletsizliğine, acımasızlığına ve olanca zorluğuna karşın, Aşık Veysel’e sığınan küçük bir göçmen çocuğun dokunaklı öyküsünü yansıtıyor perdeye. 1981 doğumlu gurbetçi sinemacı Hüseyin Tabak’ın yazıp yönettiği ‘Güzelliğin On Par’ Etmez’, ailesiyle birlikte ülkesini terk edip, Avusturya’ya yerleşen on iki yaşındaki Veysel’in hikâyesi. Yeni bir hayat kolay değil bazıları için. O ‘bazılarından’ biri işte Veysel. Hayatına ışık saçan tek şey komşusu Ana. Yugoslav göçmeni güzel kıza aşkını söylemekte zorlanmakta. Babasının da çok sevdiği Aşık Veysel’den gelmekte kendi adı ve o başucu türküsü: Güzelliğin On Par’ Etmez. Enfes türkünün sözlerini Almancaya çevirip, Ana’ya aşkını ilan etmek zorunda Veysel. Hayatın olanca yoksunluğu ve hainliği içinde zor söylemek bir şeyleri. İnsani film, duygusunu aksettirmekte başarılı. Gözleriniz dolarak izliyorsunuz perdedekini. Belli formüllere bağlı kaldığı aşikar film, naif yapısıyla bunu unutturuyor gerçi. Samimi. Yoksuluz diyor, gecelerimiz çok kısa! Çocuk oyuncu Abdülkadir Tuncer’e ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünün verilmesi ise, jürinin seçkideki aktörlerin performanslarından memnun olmadığını gösteren bir karar olarak algılanmıştı Antalya’da. Kadir İnanır, Ahmet Mekin, Ercan Kesal, hatta Ozan Bilen dururken; bir daha bir filmde izleyip izleyemeyeceğimiz belirsiz olan Tuncer’e ödül verilmesi şaşkınlıkla karşılanmıştı. Ama Tuncer’in performansına bakınca, ‘yanlış bir karar değil bu’ diye düşünüyor insan. ‘En İyi Senaryo’, ‘En İyi Kurgu’, ‘En İyi Yardımcı Kadın (Lale Yavaş)’ ve Behlül Dal Jüri Özel Ödülü de, filmin kazandığı altın portakallar arasında yer aldı. Karlovy Vary Film Festivali’nde Avusturya yapımı olarak yarışan film, bütün tartışılan noktalarının ötesinde oldukça sıcak ve insani. Sadece genç yönetmen Hüseyin Tabak’ı keşfetmek için değil, küçük Veysel gibi on binlercesinin elinden tutmak için izlenmeli. (3,5 / 5)

UMUT ÜZÜMLERİ
Fransa’da yaşayan ikinci kuşak Türkiyeli, Anadolu’nun ortasında bulunan bir Kırım Tatar köyüne öğretmen olarak gönderilir. Köyün tarlaları bir türlü nihayetlenmeyen sulama projesi için ipotek edilmiştir. Öğretmen ve köyün aslan yürekli kahraman muhtarı, bu toprakta, üzüm bağı kurma kararı alırlar. ‘Otobüs’ ile zihinde ve yürekte kendine geniş bir yer açan Tunç Okan imzalı yapım, Anadolu’nun yüreğine dokunan usta kalem Fakir Baykurt’un 1980’de yayımlanmış romanı “Kaplumbağalar”dan yine Tunç Okan tarafından uyarlanmış perdeye. Prömiyeri, geçtiğimiz 49. Antalya Altın Portakal’da, yarıştığı ulusal yarışma kapsamında yapılan filmde başrolü, usta aktör Ahmet Mekin üstleniyor. Yetkin Dikinciler, Altan Erkekli ve İsviçreli aktris Norina Nobashari, filmin öne çıkan diğer isimleri. ‘Otobüs’ün ardından, ‘Cumartesi Cumartesi’ ve Adalet Ağaoğlu’nun ‘Fikrimin İnce Gülü’ adlı romanından uyarlanan ‘Sarı Mersedes’i çeken Tunç Okan’ın yirmi yıl aradan sonra yönettiği “Umut Üzümleri”, maalesef eskimiş, demode bir sinema olarak göründü göze. Okan’dan beklenen atmosfer kurma becerisini karşılamıyor film. Anlatımdaki tekdüzelik ve tempo problemi, hissedilir sarkmalar yaratıyor. Buna karşılık, naif bir tarafı da yok değil “Umut Üzümleri”nin. Ahmet Mekin ise ustalığını yeniden kanıtlıyor. (1,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar