Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

15 MART 2013

14 Mart 2013 Perşembe 21:00
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

15 Mart haftası, altı filme ev sahipliği yapıyor. 31. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde, Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki uluslararası jüriden, ‘Altın Lale’ kazanan Julia Loktev imzalı “Yalnız Gezegen / The Loneliest Planet” ve adına basın gösterimi düzenlenmeyen yerli yapım “Çanakkale: Yolun Sonu”, notlarımız arasında yer almıyorlar. Reha Erdem’in merakla beklenen filmi “Jîn” ve haftanın diğer yenileri, aşağıda! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana özen göstermeye devam! Sokaklar tıka basa, sinemadan çıkmayanlar dolu çünkü. Kim bilir, belki de hiç girmemiş olanlarla… Herkese iyi seyirler!

JÎN
Ece Ayhan’ın ‘canım’ şiiri “Meçhul Öğrenci Anıtı” duruyor perdede sanki.
‘Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.’
Reha Erdem’in yedinci uzun metrajı “Jîn”, 17 yaşındaki bir Kürt kızının masalsı öyküsü. Genç kızın, hayata dokunmak adına, dünyayı dolduran bütün zorluklarla mücadelesi, son derece romantik ve insani bir bakışla anlatılmış. Dağda, arkadaşından dinlediği içli ağıtın ardından karar veriyor Jîn. Başka bir hayat var ve ona katılacak. Ölümün ve acının ve hasretin ve kurşunların ve bombaların olmadığı bir hayata. Teslim olmadan dağdan inmek niyeti. Örgüt elemanlarından da saklanması gerekiyor bu arada. Hiç karşılaşmadığı yeni bir dünyayı görebilme; büyük bir şehirde yeniden başlayabilme umuduyla, dağlarda ve ormanlarda saklanıyor bir başına. Doğanın ürkütücü sessizliğinde, kimi zaman korkarak, üşüyerek, aç kalarak bekliyor. Hayvanlar çıkıyor karşına. Bütün bir doğa yoldaşı sanki. Suyunu buluyor, vahşi bir kuşun yumurtasını içiyor. Ayı, geyik, vaşak, yılan, at, şahin, kaplumbağa, kertenkele, eşek, ona dostluk ediyorlar. Hırsızlık da yapıyor mecburen. Yaşlı bir neneye torunluk ediyor kısacık bir an da olsa! Örgüt üniformalarını çıkarıp, bir yaşıtının giysilerini giyiyor bir evden aldığı. Sivil giysilerle aşağıda, ovada, yukardakinden, dağdakinden daha acımasız bir gerçek karşılıyor Jîn’i. Canı yanıyor, kalbi kırılıyor. Ümitsizliği, yılgınlığı, çaresizliği, yüzüne vuruyor ova! Denese de, kaçmayı başaramıyor. Tekrar çıkıyor dağlara. Ova’daki adı Leyla, yine Jîn oluyor. Kendi gerçeğinde devam etmeyi seçiyor. Hayal kırıklığıyla çıktığı dağlarda yalnızlığı karşılıyor genç kızı. Kolaylıkla tırmandığı ulu ağaçlar ve dostu olan hayvanlar dışında hiçbir sıcaklık saramıyor onu. Haksızlık, şiddet ve adaletsizlik. Nereden gelirse gelsin; anlamı aynı. İnsanın, doğayla ilişkisi ve şefkat, masalsı hikâyenin en belirgin yanı. Kadının gücü, bilgisi, sevgisi ve azmi; Jîn’de vücut bulmuş. Erkek egemen dünyada, naif bir kimlik mücadelesi öte yandan film. Öyküde karşımıza çıkan bütün şiddet ve acı, kurulan masalsı yapıyla törpülenmiş.
Şiddet, acı ve umutsuzluğu yakından görüyoruz ama yaratılan atmosfer sayesinde istismar edilmiyor duygu ve oluşlar. Patlayan bomba ve yağan kurşun sesleri arasında, yok olan ‘hayat’ çıkıyor karşımıza. Doğanın yok olan her ufak parçasıyla birlikte büyüyen acı. Bilinçli olarak politik değil “Jîn”. Bir tercih giriyor devreye bu noktada.
Reha Erdem’in hamurunda var olan romantik anlatıyla yoğrulmuş insancıl bir ağıt. İnsana ve onun içinde var olduğu doğaya. Ses miksajı ve Florent Herry’nin tablo görüntüleri, yeni Reha Erdem dizesini kazıyor zihne. Jîn rolünde karşımıza çıkan Deniz Hasgüler’e de hoş geldin ve bravo demek gerek. Neşet Ertaş klasiği ‘Yalan Dünya’nın kullanımı, filmin leziz anlarından biri. Bütün gerçeklerin ve yaşanan acıların içinde, değeri asla bilinmeyen büyük bir oluş yatıyor. İçine bütün canlıları alan daha büyük bir yapı. İnsanı, hayvanı, bitkisi, taşı, toprağı, suyu, bütün kümeleri kapsayan doğaüstü bir çember.
Sevgi ve şefkatle örülmüş. Dingin, güçlü aynı oranda kırılgan ve mesela esen rüzgarla hayatın özünü fısıldayan bir yaşam biçimi. O çemberi yok etmekle meşgul insanlar. Oysa orada, arada bir yerde sıkışmış, yaşanacak ‘hayat’ duruyor. Jîn’in yanına yaklaşıp, o yalnız, korkmuş ve üşümüş kıza Ece Ayhan dizesindeki gibi seslenmek: Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek. (3,5 / 5)

AŞK KIRMIZI
Aksiyon filmlerinden yatay geçişle, dönem filmine atlayıp “Uzun Hikâye”yi yöneten Osman Sınav, kısa sürede çektiği “Aşk Kırmızı” ile romantik bir aşk hikâyesi anlatmaya soyunuyor. İki kadın arasında kalmış bir adam. Üçlü bir aşk öyküsü. Unutulmayan eski sevgili, sevilen eş ve geçmişin hayaletleri. Duygusal bir melodram olma gayreti taşıyan ve erotik unsurlarla beslenen yerli yapım, komedi filmi olmuş adeta. O ne diyaloglar, o ne anlatım, o ne olay örgüsü… Şaka gibi her şey. Filmde geçen o tanımsız sahne örneğin: ‘Bu ne güzellik ya rabbilalemin!’… Nurgül Yeşilçay, hemen her sahnede Tinto Brass sinemasına göz kırpıyor! Tayanç Ayaydın ve Ezgi Asaroğlu’na, güldürüye eşlik eden Teoman Kumbaracıbaşı da katılmış. Oldukça aceleye gelmiş bir hali var filmin. Ticari sinema, daha kaliteli örnekleri hak ediyor. Üzerine yazılması değil, hatırlanması bile tedirgin ediyor insanı. Son tahlilde, akla zarar! (1 / 5)

ŞEYTANIN ORMANI
“Testere / Saw” serisinin 2., 3. ve 4. filmlerini yöneten Darren Lynn Bousman’ın yazıp yönettiği korku filmi, oluklarca kan akan, bol işkence ve şiddet içeren bir proje değil. Psikolojik gerilimle, doğaüstü gerilim kırması, perdeye yansıyan. Gerçek bir efsaneye odaklanıyor film. Amerikalıları korkutan, yüzyıllardır çeşitli biçimlerde anlatılan, Jersey Şeytanı, günümüzde yaşanan bir öyküde vücut buluyor. Richard Vineyard, eşi ve çocuklarını da yanına alarak, New Jersey’in güneyinde bulunan ormanlık alana kamp kurmak için yola çıkar. Vineyard ailesi, ormanın ıssızlığında, dilden dile dolaşan Jerşey Şeytanı efsanesinin gerçek olup olmadığını keşfedeceklerdir. Ünlü TV serisi “True Blood” ile tanınan İngiliz aktör Stephen Moyer’e, Mia Kirshner ile Allie MacDonald eşlik ediyorlar. Orijinal, yeni buluşlar ve farklı bir biçim içermese de, kuşku ve gizemi, finale dek diri tuttuğu için özellikle türün meraklıları tarafından ilgiyle karşılanabilir. (2 / 5)

HAZİNE AVCISININ MACERALARI 3D
İspanya yapımı animasyon, ülkesinde gişede büyük başarı kazanmış ve İspanyol Oscar’ları olarak bilinen Goya ödüllerini, üç dalda kazanmış bir yapım. Hollywood animasyonlarının hükmettiği bir dönemde Avrupa çıkışlı büyük bir başarıya imza atan animasyonun yönetmeni, Enrique Gato. ABD’de inşaat işçisi olan Tadeo’nun en büyük düşü, çocukluğundan beri ünlü bir arkeolog ve hazine avcısı olmaktır. Bir tesadüf sonucu kendini, Peru’da, kayıp İnka hazinesini ararken bulur. Tadeo, güzel arkeolog Sara ve sadık köpeği ile birlikte, hayatını kökten değiştirecek bir macera yaşayacaktır. ‘Indiana Jones’ göndermeli iyi kalpli inşaat işçisinin serüveni, son derece iyi yazılmış bir metne sahip. Hemen her yaş için hazırlanmış ‘naif’ yapım, sürükleyici ve keyifle izleniyor. (3 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar