Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

13 NİSAN 2012

12 Nisan 2012 Perşembe 23:36
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

“Yedi filmlik haftada, notlarımız arasında iki yeni film yer alıyor. Sebebimiz, özrümüzü kabul edilir kılar sanırım: 31. İstanbul Film Festivali… Günde en az üç filmle süren maraton, festival filmlerini, vizyon karşısında kayırıyor. Olsun, varsın; neydi, ‘içinizdeki sinemadan çıkmış insana iyi bakın. Çünkü sokak, sinemadan çıkmayanlarla dolu!’ Bu aralar sinemadan çıkamıyor olmanın verdiği mutlulukla, hepinize iyi seyirler!

YERALTI
Zeki Demirkubuz, dokuzuncu uzun metrajıyla karşımızda. Yönetmen, çok sevdiği Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” adlı ünlü romanından serbest bir uyarlama yapmış. Romanın özünü ve ana hatlarını, hatta bazı önemli detaylarını koruyarak üstelik. Dostoyevski’nin ilkin 1864’te Vremya dergisinde yayımladığı eser, günümüz Türkiye’sinde, başkent Ankara’da geçiyor. ‘Ankara Ankara güzel Ankara’ vaziyetinde küçük bir memur olarak Muharrem duruyor karşımızda. Demirkubuz, çok sevdiği; insan ruhunun ücra köşelerini inceleme eğilimi için ideal bir malzeme bulmuş. Yüzleşmekte çok zorlandığımız kapkara yanlarımıza korkmadan bakmak… Samimiyetle. Çıplaklıkla. Çelişkilerle yüklü insan. Kötücüllük fışkıran beden. Demirkubuz, söyleyeceğini direkt, yalın ve güçlü söylemiş. Olmuş yani “Yeraltı”… Dostoyevski’nin ruhun derinlikleriyle oynama gücüne ‘hasta olmuş’ bir sinemacı bilindiği üzere Demirkubuz. Film, doğru olana dokunabilmek adına; gerçek dünyadan giderek kendini soyutlayan bir anti-kahramanın iç çatışmaları ve hezeyanları üzerine temelde… Aynı roman gibi. Anti-kahramanlar hep sevdiklerimiz. Mike Leigh başyapıtı “Naked / Çıplak”ın ‘Johnny’si gibi... Muharrem, çevreye göre ‘kıl’ biri. İstenmeyen biri o. Kendine bile dayanamıyor çoğu zaman. İşte biz o gözlerle bakıyoruz; yalan, dolan, uydurmasyon, içi boş, kötücül, acımasız, yalaka ve boş, ‘bomboş’ olan her şeye… Taş duvarlar, o mideden hiç gitmeyen ‘öç’ hissi, kötülük, gerçek insan çıkarı, her yeri dolduran yalan, iyilik, güç isteği, namus, değer, ün, inanç, sonra dostluğun sözlük anlamı, ‘güzel ve yüksek şeyler…’, işleyen sistem, şarap şişesini şöyle bir kapıp; kafalarına indirme isteği, onlar…, canlı olabilmek, capcanlı… Engin Günaydın, ‘Muharrem’ rolünde kelimeleri kifayetsiz bırakacak cinsten oynuyor. ‘Evrimi’ kanıtlayan, taçlandıran oyunlardan biri. Adam, aktörlük çizgisinde başka bir yerlerde; çok iyi. Bütün kadro iyi zaten. Demirkubuz, bir tek; o da gerekli olan ‘öfke’ konusunda zaaf göstermiş sanki. Bir yere kadar her şeyi ivmeleyen meselede; biraz daha soğukkanlı kalması, kontrollü olması gerekirmiş sanki. Ne gereği var; bazı isimlerin, kişisel kızgınlıkların, kırılganlıkların. Ortada zaten işte mesele. Bunu gerektirse de hatta ortadaki durum belki; söylemek yani her şeyi; yine de; o bilinen gerçekten, ‘onların’ kurallarından sıyrılıp, kötü olarak, kendi olarak kalmayı kabul eden adamın öyküsünde; biraz daha sabırlı, daha az söz sarf edip, karakteri, kendinden tamamen bağımsız kılabilirdi. Ama olsun; bunlar da; yerüstünde etiketlenmiş olsa da, yeraltında nefes alıp vermeyi tercih eden bir eleştirmenin fikirleri. İyi film “Yeraltı”. Ha bir de şu: söylemem gerek; çok sevdim çünkü zihnime takılıp asılı kalan imgeyi. Elias Canetti’nin müthiş eseri “Körleşme” de var sanki filmde. Onu hissettim yoğun olarak. O kitabın ana karakteri de bir anti-kahraman. Bir filolog. Profesör Kien… Tüm tutkusu kitapları ve bilim. Dünyası, 25 bin kitap içeren evinden ibaret olan Kien kendini dış dünyadan soyutlamış. Evine, kitapların tozunu alması için tuttuğu hizmetli kadın tarafından kapının önüne konur. Uygarlığın yıkılışı, insanoğlunun aşağılanması… Akraba bir iş bir yerde. Neyse, kafa karışıklığı olmasın; siz Zeki Demirkubuz’un anlatısına kulak verin. ‘Bütün cevapların hazır oluşu, ortada soru diye bir şey bırakmaz’.

DOĞAÜSTÜ
Üç lise arkadaşı, tesadüfen dünya dışı bir keşif yaparlar ve süper güçlerle donanırlar. Önceleri eğlence maksadıyla kullandıkları bu doğaüstü süper güçler, karanlık tarafa evrilince hemen her şey kontrolden çıkar. Gençlerin karanlıkla olan içsel mücadelesi, aynı mesele etrafında dönen popüler TV dizisi “Heroes”dan epey etkilenmiş. Son zamanların modasına uyan film, “sahte belgesel / mockumentary” tekniğiyle kotarılmış. Sallanıp duran el kamerası, artık ‘fenalık’ verse de; nedense çok ‘tutan’ işler çıkarıyor ortaya. 12 milyon dolara mal olan filmin, dünya çapında 120 milyon dolara yaklaşan gişe rakamları bunu doğruluyor. Max Landis’in senaryosunu yöneten isimse, ilk uzun metrajını imzalayan 27 yaşındaki Josh Trank. Bilimkurgu üstü aksiyon, ince bir dramla; hüzünle buluşuyor öyküde. Bilinen süper kahramanlara benzemeyen ‘kırılgan’ ve ‘ölebilen’ yeni jenerasyon ‘sahici’ süper kahramanları çok sevmişe benziyor gençlik. Hiçbir yeni kavram ve oluşa değinmese de, yaratılan atmosfer ve ‘gibi yapılan’ sahici benzeri vukuatlar, ilginç kılıyor filmi; yalan değil. Türün ve sahte belgesel tekniğinin hayranları için zaten sarf edilecek kelimeler anlamını yitirecektir. Nötr bir durum var bu filmle aramda son tahlilde; gerekli mi bilinmez ama asla kötü değil.

31. İSTANBUL FİLM FESTİVALİNDE ŞU ANA DEK İZLEDİĞİM FİLMLER VE NOTLARI:
(10 üzerinden buçuklu)

Festival her yılki gibi hızlı geçiyor. Tatlı bir yorgunluk. Keyif, bazen hayal kırıklığı, arada coşku… “Kırmızı Sokak” ve “Akvaryum” filmleriyle tanıyıp, sevdiğimiz Andrea Arnold’un, Emily Bronte uyarlaması “Uğultulu Tepeler / Wuthering Heights”, Viktorya dönemi romanına bambaşka bir tat kazandırmış. İzahı zor bir biçim ve akla ilk sevgiliyi düşüren ‘hakiki’ bir romantizm. Romanın karizmatik kahramanı, kendini öfke, nefret ve aşka adamış Heatcliff, bu sefer bambaşka bir ‘şekilde’ çıkıyor karşımıza. Tutku ve diz boyu duygusallık. Ne yaptığını gayet iyi bilen, bilinçli bir uyarlama. Robert Guédiguian’ın yönettiği “Kilimanjaro’nun Karları / Les Neiges du Kilimandjaro” da karşımıza çıkıp, yüreğe bir bıçak sokan filmlerden. Yoksuluz, gecelerimiz çok kısa diyor. Fakat hüzünlü olduğu kadar umut dolu! Hemingway’in 1936 tarihli kısa hikâyesi filmin adı. Ama oradan değil, Pascal Daniel’in ‘ona’ gönderme yapan aynı adlı ünlü şarkısından alıyor adını. Victor Hugo’nun, ‘Yoksullar Ne Kadar İyi’ adlı şiiri filmin çıkış noktası olmuş. İşçi sınıfı cennete gider filmi. İyilik, kocaman yürekler, dostluk, umut ve dayanışma… Tony Kaye anlatısı “Kopma / Detachment” ‘başka’ bir görsel deneyim ve yürek acıtan gerçeklerle yoğrulmuş. Allak bullak eden film, dağıtıyor. İyi geliyor bünyeye son tahlilde. “Akasyalar / Las Acacias” sonra… Küçücük ama dev gibi. Cannes’den Altın Kamera ile dönen Arjantin filmi; bir kamyon şoförü, bir bebek ve annesi üzerine. Bütün bir dünya gerçeği üzerine yani. Yol filmi, sevgi filmi, emek filmi. Öyle işte; iç cebinizde saklayacağınız filmlerden yani. Ulusal Yarışma da iyi gidiyor. “Yeraltı”ndan bahsettik, beğendik. Ama “Tepenin Ardı” çok iyi. İlk film için fazla iyi! Memleketin -e hali, -de hali, -den hali. Hepimizin, her şeyin röntgeni. “Lal Gece”, Reis Çelik’in en etkileyici anlatısı olmuş. İlyas Salman döktürüyor. Reis Çelik anlatıyor, yürek dinliyor! “Babamın Sesi”de güzel. Hüzünbaz. Gerçek, sert, önemli. Tespit filmi. Anne, müthiş. Üzerine acıdan dokunmuş simsiyah bir elbise giymiş. Sürüyor festival. Sürprizleri bekliyoruz; umutla!


Erkek Kardeşler / Veljekset: 6,5

Akasyalar / Las Acacias: 7,5

Gizemli Kadın / La Femme Du Veme: 6,5

Aşkın Karanlık Yüzü / The Deep Blue Sea: 5,5

Marigold Oteli’nde Hayatımın Tatili / The Best Exotic Marigold Hotel: 4

Michael: 6

Kopma / Detachment: 8

Yarı Yolda / Halt Auf Freier Strecke: 5,5

Baskın / The Raid: 5

Beyninden Vurulmuş / Headshot: 4

Kafa Avcıları / Headhunters: 6

Büyük Derbi / Superclasico: 3,5

Alpler / Alpis: 5,5

Sade Bir Hayat / Tao Jie: 5,5

Çingene / Gypsy: 5,5

Mavi Kod / Code Blue: 6

Güzellik / Skoonheid: 7

Kaybolan Kedi / El Gato Desaparace: 5

Olduğun Gibi Gel / Hasta la Vista!: 6

Öfkeliler / Indignados: 5

Şeytanın Ötesinde / Hors Satan: 3

Ave: 7

New York’ta İki Gün / 2 Days in New York: 5,5

Blackthorn: 6

Lal Gece: 6

Uğultulu Tepeler / Wuthering Heights: 8,5

Yer altı: 7

Tepenin Ardı: 8

Onun Geldiği Gün / Book Chon Bang Hyang: 7

Kilimanjaro’nun Karları / Les Neiges du Kilimandjaro: 8

Babamın Sesi: 6,5

Canavar / Odjuret: 5

Gecikme / La Demora: 6,5

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar