Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

02 ARALIK 2016

01 Aralık 2016 Perşembe 21:24
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Beşi yerli olmak üzere, toplam sekiz yeni filme merhaba diyor yeni vizyon. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

MÜTTEFİK
Usta yönetmen Robert Zemeckis, tecrübeli İngiliz senarist Steven Knight imzalı romantik casusluk öyküsüne, yine incelikli, usta işi bir dokunuşla hayat vermiş. Brad Pitt ve Marion Cotillard ikilisinin nefes kesen performanslarıyla çağdaş bir ‘Cazablanca’ gibi açılıyor film. 1942’de, Kuzey Afrika’da, Fas’ın Kazablanka şehrinde ölümcül bir görevde tanışırlar Fransız direniş savaşçısı Marianne Beausejour ile Kanadalı İstihbarat subayı Max Vatan. Görev sırasında birbirlerine aşık olup, Londra’ya döndüklerinde evlenip çocuk sahibi olan iki ajanın ilişkileri, savaşın gerçekleriyle boğuşacaktır. Hitchcock stili bir ‘suspense’in, ‘Casablanca’ tarzı romantik bir savaş dramıyla buluştuğu yapım, şüphe duygusunu sürekli canlı tutarak, oldukça duygusal ve kırılgan bir aşk hikayesi yansıtıyor perdeye. Aksiyondan tutun, zarif romantizmin ayrıntılarına dek, hemen her şey başarılı. Bu başarıda, Zemeckis’in yarattığı atmosferin olduğu kadar iki başrol oyuncusunun, Pitt ve Cotillard’ın uyumlu kimyalarının da payı var tabii. İki yıldız arasındaki his durumu, oldukça sahici olarak geçiyor perdeden koltuğa. Jared Harris, Lizzy Kaplan, August Diehl ve Matthew Goode, kadronun öne çıkan diğer isimleri. Alan Silvestri’nin dokunaklı orijinal müziği ve Don Burgess’in neyi nasıl gösterdiğini bilen kamerası, Zemeckis’in destekçisi olmuş. Sanat yönetiminden, kostümlere, yapım tasarımı da gayet iyi filmin. Eski güzel günlerin, romantizm katkılı savaş dramlarını özleyenlerin yanı sıra, kuşku yüklü casus hikayelerini sevenler de bir hayli memnun ayrılacaklar salondan kuşkusuz. (3,5 / 5)

BABAMIN KANATLARI
Kıvanç Sezer’in yazıp yönettiği bir ilk film olan ‘Babamın Kanatları’, ilk gösterimini, Karlovy Vary Film Festivali’nde yaptıktan sonra, 23. Adana Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü ve prestijli SİYAD ödülü dahil olmak üzere toplam yedi, 53. Antalya Film Festivali’nde ise altı ödülün sahibi olmayı başarmıştı. Son dönemde sinemamızda, işçi ve emek sömürüsü üzerine çekilen en önemli filmler arasında yer alan yapım, Kanser hastası olduğunu öğrenen İbrahim ve yeğeni Yusuf’un hikayeleri üzerinden önlenebilir işçi ölümleri ve onların halen hazırdaki sosyal haklarına çarpıcı bir bakış atıyor. İstanbul’daki lüks apartman inşaatlarında çalışan İbrahim ve genç yeğeni Yusuf, zorlu ve güvensiz koşullarda mücadele vermektedirler. Kanser olduğunu ve önünde az bir zamanı kaldığını öğrenen İbrahim, başta küçük kızı olmak üzere ailesi için büyük endişe duyarken, Yusuf, hırsla yeni bir gelecek kazanmak için mücadele etmektedir. ‘İnsan hayatının değeri nedir’ sorusunu, can alıcı, yürek yakan gerçeklerle işleyen yapım, gerçekçi sosyo-ekonomik bir tablo çizerken, günümüz toplumsal dinamiklerine de değinmekten geri kalmıyor. Gerçek şantiyelerde çekilmiş filmde başrolü, ‘en iyi erkek oyuncu’ ödülünü, ulusal festivallerde şimdiye dek kimselere bırakmayan Menderes Samancılar üstlenmiş. Yine filmin ödüllü oyuncuları olan Musab Ekici ve Kübra Kip, usta aktöre başarıyla eşlik ediyorlar. İyi projelendirilmiş, başarıyla yazılıp çekilmiş yerli yapım, ilgiyi hak ediyor. Acıtan gerçekler, imkansızlıklar, vicdan, sınıf bilinci ve hakiki bir işçi filmi. (3 / 5)

KARANLIKLAR ÜLKESİ: KAN SAVAŞLARI
Fantastik korku-gerilime, son hız aksiyon ekleyen seri, Len Wiseman, Kevin Grevioux ve Danny McBride tarafından yaratılmıştı. İlki 2003’te perdeye yansıyan ve Len Wiseman imzalı, serinin doğum belgesi niteliğinde olan yapımı, 2006, 2009 ve 2012’de üç film daha izledi. Dördüncü filmde, iki ezeli düşman ırk, vampirler ve Lycan’ların egemenliğine son vermiş insanoğlunun güçlü olduğu bir dönemde kalmıştık. Her iki türün de soylarının tükenme noktasına gelindiğinde; Kate Beckinsale’in canlandırdığı kahramanımız Selene; bu kez ‘ideal bir melez prototip olan kızını’ egemen sınıftan korumak için, müthiş bir mücadeleye giriyordu yine. Sonrası, bildik ‘Underworld’ durumlarıydı. Sırtını tamamen özel efektlere dayayan bir projeydi dördüncü halka. Çözünürlüğü HD’nin yaklaşık beş, altı misli olan yeni nesil RED Epic kameralarla çekilmiş yapım, teknolojiyi göz ardı edersek; öykü olarak sürükleyici değildi. Serinin beşinci filmi olan ‘Underworld: Blood Wars’, görüntü yönetiminden yönetmen koltuğuna terfi eden Anne Foerster’a emanet edilmiş. İlk uzun metraj yönetmenliğinde, popüler seriye kan naklinde bulunmuş Foerster. Öykü de yer alan sönük gidişat, yeni karakterler ve sağlanan güçlü atmosferle bir miktar parlatılmış. Aksiyon bir doz daha artırılmış ve ‘tanıdık’ seri, silkinerek, bu iş bitti derken, yeni bir ivme kazanmış. Kahramanımız Selene, kendi ırkı olan Vampirler ve Lycan’larca yok edilmek istenmekteyken, kıdemli vampir Thomas ve onun saf vampir kanı taşıyan oğlu David’in de yardımıyla çıkması olası büyük savaşta önemli bir rol oynamak için, geçmişinin de tam ortasında olduğu çetrefilli bir serüvene atılır. Kate Beckinsale’e, Theo James, seriye yeni eklemlenen başarılı isimler Lara Pulver, Tobias Menzies ve Alicia Vela-Bailey’in yanı sıra, usta aktör Charles Dance eşlik ediyorlar. Tecrübeli görüntü yönetmeni Karl Walter Lindenlaub’un etkili kamerası, yeni yönetmenin yarattığı atmosferi başarıyla beslemiş. Çek Cumhuriyeti’nde çekilen filmde görev alan teknik ekibin başarısı, yaratıcılarının yenilikçi dokunuşlarının da katkısıyla, vampirler ve kurt adamların savaşına, taze kan sağlamış. (3 / 5)

KÜMES
Oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Ufuk Bayraktar’ın yönetmenliği denediği ilk uzun metraj filmi, 52. Antalya Film Festivali Ulusal Yarışma bölümünde izleyicinin karşısına çıkmıştı ilkin. Antalya’da ulusal yarışmada ‘İzleyici Ödülü’nü elde eden dram, 1950’li yıllarda, dağ yamacına koyulmuş birkaç haneli bir köyde geçiyor. Dört çocuklu bir ailenin günlük sıradan, huzurlu yaşamları, annenin verem hastalığı sebebiyle sarsılır. Öleceğini düşünen anne, çocuklarına baksın diye, kocasının kısır bir kadınla evlenmesini istemektedir. Planını başarıyla gerçeğe dönüştüren kadın, altı ay sonra iyileşip, eve geri dönünce, iki kadına fazla gelmeye başlar küçük ev ve içindekiler. Yılmaz Güney sinemasına, kişilikli bir güzelleme olarak değerlendirilebilecek film, yokluk ve yoksunluk başta olmak üzere kırsalın acıtan gerçekleriyle yüklü. Başrollerini, Ufuk Bayraktar ile Hasibe Eren ve Selen Domaç’ın paylaştıkları ilk yönetmenlik denemesi için başarılı diyebiliriz. Film, ikinci kez vizyona giriyor. Filmin, katıldığı festivallerin ardından, ilk olarak 24 Haziran’da vizyona girdiğini yeniden anımsatalım. (2,5 / 5)

53. Antalya Film Festivali’nden, ‘en iyi film’ ödülüyle dönen Ümit Köreken imzalı ‘Mavi Bisiklet’, Ahmet Yenilmez’in yönettiği, senaryosunu yazdığı ve başrolü üstlendiği ‘Sevdam Gözlerinde Kaldı’ ve Kıvanç Baruönü’nün yönetip, başrolü Gupse Özay’ın üstlendiği komedi türündeki ‘Görümce’ adlı yerli yapımların yanı sıra, Rusya-ABD-Çin ortak yapımı animasyon ‘Quackers / Kahraman Ördek’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan filmleri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar