Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

02 ARALIK 2011

01 Aralık 2011 Perşembe 21:43
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Notlarımız arasında bulunmayan iki film de yerli yapımlar. Korku-gerilim “Musallat 2” ve “Mavi Pansiyon”. Martin Scorsese imzalı üç boyutlu dramatik serüven “Hugo”, sinema sanatına bir saygı duruşu niteliğinde. Kaçırılmaması gereken yapım, şimdiden bir klasik olarak anılabilir kanımca. “Dondurmam Gaymak”ın ardından ikinci uzun metrajına imza atan Yüksel Aksu, “Entelköy Efeköy’e Karşı”da gerçekten güldürüyor. İyi yazılmış, iyi çekilmiş, komik, aynı zamanda eleştirel, önemli bir toplumsal güldürü var karşımızda yani. “Hediye Operasyonu”, Noel babadan ve yeni yılın getireceklerinden umudunu kesmemiş olanlar için başarılı bir animasyon. Üstelik o da üç boyutlu. Nicolas Cage’i başrole taşıyan “İntikamın Bedeli” ise haftanın tek aksiyonu. Herkese iyi seyirler! İçinizde yaşayan ‘sinemadan çıkmış insan’a iyi davranın lütfen!

HUGO
Martin Scorsese… Büyük bir sinemacı. Yüreği ‘sinema’ diye atıyor ve bütün sinir sistemi, film şeritlerinden oluşuyor ustanın. 1930’lu yılların Paris’indeyiz. Tren garında yaşayan Hugo Cabret adlı 12 yaşındaki kahramanımızın eşliğinde yedinci sanata bir saygı duruşunda bulunuyoruz. Müthiş bir ruhla çekmiş Scorsese filmini. Gerçekten çok kişisel bir iş belli ki. Hugo Cabret, aslında Scorsese’nin ta kendisi. Bütün karakterler biraz o. Brian Selznick’in çok özel eseri ‘The Invention of Hugo Cabret’ adlı çizgisi bol çocuk kitabından uyarlanan eseri perdeye uyarlayan isimse, “Göklerin Hakimi / The Aviator” ve “Gladyatör” ile iki kez Oscar adayı olmuş senarist John Logan. Saat tamircisi babasını bir yangında kaybeden talihsiz Hugo’nun yolu, özellikle polis memurundan gizlenerek kaldığı tren istasyonunda bir oyuncakçı dükkanı işleten bay George ile kesişir. Hugo’nun amacı, babasından ona yadigar kalan tek şey olan ‘otomaton’u tamir etmektir. Tamirat için gerekli çizim ve çözümlerin yer aldığı defteri, oyuncakçıya kaptıran Hugo, ilk bakışta bu aksi ve acımasız görünen yaşlı adamın, geçmişin usta sinemacısı Georges Méliès olduğunu öğrenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ‘insanı’ ve duyguları yok eden zalim gerçekliğinde sinemadan uzaklaşan dahi sinemacının vaftiz kızı Isabelle ise, gizem dolu macerada Hugo’ya yoldaş olacaktır. Profesyonel bir sihirbazken hareketli resimlerin büyüsüne kapılan ve sinema tarihine adını yazdıran Fransız sinemacı Georges Méliès (1861-1938) duruyor orta yerinde filmin. Ona ve onun özelinde bütün bir sinema tarihine saygı duruşunda bulunan Scorsese, hüzünle örmüş pelikülün her anını. D.W. Griffith’in ‘her şeyi ona borçluyum’ dediği, Chaplin’in, ‘ışığın simyacısı’ olarak nitelediği, beyazperdeye ‘story board’ kavramını getiren, özel efektlerin babası ve mucidi Méliès’in sinema aşkı, aynı küçük Hugo’nun, sinema yazarı-araştırmacısı karakterin ve Scorsese’ninki gibi. İçten ve gerçek. 1902 tarihli “Aya Yolculuk” dahil 552 tane muhteşem kısa filme imza atan Méliès’i perdede usta aktör Ben Kingsley canlandırmış. Yaşları küçük ama yetenekleri senelerin oyuncularına taş çıkartan 1997 doğumlu Asa Butterfield ve Chloë Grace Moretz’e birçok ünlü isim eşlik ediyor. Kısacık bir rolde Jude Law, muzip komedyen Sacha Baron Cohen, Ray Winston, Emily Mortimer, kıdemli aktör Christopher Lee ve Richard Griffiths, şimdiden klasik olarak kabul edebileceğimiz bu üç boyutlu görkemli yapıma adlarını yazdırmışlar. Büyüsünü kaybeden dünya, onu büyülemek için uğraşan hayal dünyaları sınırsız kahraman sanatçılar… Dünyanın hüzünle yoğrulmuş nasırlaşmış yüreği, küçük yaşta büyüyen çocuk kalpleri, yaratıcılığın hayati tarafı ve gündelik yaşantılarımızı, sokağın boğucu tekdüzeliğinden, gezegenin vahşi, kötücül gündeminden uzak tutmaya yarayan, bizi yarattığı hayal dünyalarda sarıp sarmalayan sinemanın, yani yedinci sanatın gücü. Yaşasın Martin Scorsese, yaşasın Hugo, yaşasın Georges Méliès ve arkadaşları, yaşasın kalbi sinema için atan herkes!

ENTELKÖY EFEKÖY’E KARŞI
Yüksel Aksu, “Dondurmam Gaymak”ın ardından ikinci uzun metrajında bir adım ileri taşımış sinemasını. Mesele, öykü ve atmosfer yönetmenin hâkimiyetinde. Yine bu toprakların sıcaklığı, iyiliği, verimliliği üzerine sulu olmayan, doğal olarak gülümseten ‘organik bir komedi’ çekmiş Aksu. Köylünün uyanıklığı, şehirden kırsala kaçış; çalışma, emek ve sınıf bilinci gibi hayati kavramlarla sarmalanmış. Halkın genelinin ve entelektüel azınlığın bir araya gelmesi, ortak payda olan akıl ve sevgide birleşerek doğru ve iyi olanı gerçekleştirmesi üzerine ütopik bir komedi olarak da nitelenebilir bu kolektif çalışma. Devletin meseleye yaklaşımının ‘ütopik’ bir bakışta vücut bulması, filmin, umutlu ve iyimser tavrını pekiştiriyor. Hoşgörü kültürünün Anadolu topraklarında hep var olduğunu ve olacağını insandan yana umudunu kesmeyen bir tonda anlatmayı yeğlemiş Aksu. Çetrefilli, bir yanı karanlık, zorlu oluşlar içersinde yaratılan masalsı naiflik, gelecek adına da iyiden, doğrudan, güzelden ve insandan yana ümit barındırıyor. Ne karakterler onlar öyle… Muhtar, ‘Aşırı’, Bekçi… Yüreğe işleyen türküleri, muzipliği, samimiyeti, eğitici yanı, dürüstlüğü, özellikle yöre halkının doğal oyunculuğuyla gerçekten kasmadan güldüren sevimli mi sevimli bir film izlediğimiz. Son tahlilde, ‘eyvallah’ diyorum.

HEDİYE OPERASYONU
Üç boyut modasına uyan animasyon, Noel baba’ya inanmanın önemini, yani son söyleneceği ilk başta söyleyelim, çevremizdeki herkesi mutlu kılmanın hayati yanını, tek çocuğun mutsuzluğunda, bütün bir dünyanın mutsuzluğunun gizli olduğunu, olabildiğince sıcak, içten ve sevimli şekilde anlatmayı başarmış. Sarah Smith imzalı animasyon, “Tavuklar Firarda / Chicken Run” ve Oscar ödüllü “Wallece ve Gromit” filmlerinin yaratıcısı İngiliz Aardman Animasyon şirketinin, Sony Pictures için hazırladığı bir yapım. Noel babanın onlarca hediyeyi bir gecede nasıl dağıttığının cevabını veren animasyon, Kuzey Kutbu’nun altına saklanmış ileri teknoloji ürünü operasyon merkezinin çalışmalarının yanı sıra, gerçek bir Noel baba’da bulunması gereken yüreği, azmi ve fedakârlığı öykülüyor. Dört nesil Noel babalar, Noel anne, onların sadık yardımcıları Elf’ler ve Ren Geyikleri… Iskartaya çıkmış yaşlı, yevmiyeli Noel baba, elf ve Ren Geyiği’nin yüreğinde yanan yeni yıl ve umut ateşi, içini ısıtıyor insanın. Filmin yetişkin izleyici için tek handikapı, ülkemizde Türkçe dublajlı olarak vizyona giriyor olması. Filmin orijinal seslendirme kadrosuna bakıldığında göze çarpan isimler bir hayli önemli çünkü. James McAvoy, Jim Broadbent, Imelda Staunton, Bill Nighy bu ünlü isimlerden sadece bir kaçı. Filmlerin orijinal dillerinde, küçük izleyiciler tarafından izlenmesi bir alışkanlık olarak yerleşse keşke. O vakit, perdeden koltuğa geçen etkileyicilik ve büyünün kat be kat arttığını fark edeceksiniz.

İNTİKAMIN BEDELİ
1987 tarihli “Çıkış Yok / No Way Out”un kıvrak ve zeki yönetmeni olarak tanınan Roger Donaldson imzalı gerilimli aksiyon, başrole Nicholas Cage’i taşımış. Cage’i uzun zamandır iyi bir filmde izlemedik. Geleneğe dönüşmüş bu durumu sarsmıyor Cage. Film yine son derece sıradan seyrediyor. Eşi tecavüze uğrayan bir öğretmen, kendi kurallarını uygulayarak adaleti sağlama gayretindeki bir intikam örgütünün içinde bulur kendini. Öfke anında, intikamının alınmasını isteyen adam, kısa süre içinde bu kanun dışı oluşum tarafından bir cinayete zorlanır. Sıradan bir vatandaş olan öğretmen kahramanımızın, adalet arayışının tamamen adaletsizlikle buluştuğu bu vahşi örgütten kaçması kolay olmayacaktır. Guy Pearce, January Jones ve Xander Berkeley, filmin diğer isimleri. ‘Kanun dışı intikam / vigilante’ temalı filmlerin yeni örneği, zihinden hemen uçacak cinsten. Filmde sıklıkla tekrarlanan ve bayat bir sürprizi barındıran finalde de yer alan ‘Aç tavşan zıplar’ parolasını kullanan illegal intikam örgütüne söyleyecek çok şey var ama sadece bu işlere ‘karnımız tok’ diyoruz ve zıplamadan sakince ayaklarımızın üzerinde duruyoruz.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar