HİLAL ÇETİNDER

BİTMEYEN ZAMANIN FİLMİ

22 Mayıs 2020 Cuma 13:47
HİLAL ÇETİNDER

Bruno Dumont’nun yönettiği ‘Camille Claudel 1915’, şu zor filmlerden... Fransız sanatçı Camille Claudel’in, tanınan ve 40’lı yaşlarına gelmiş bir heykeltıraşken, ailesi tarafından kapatıldığı hastane günlerini anlatıyor. 1800’lerde söz konusu kadınsa eğer sanatı değil zanaatı destekleyen sisteme, muhafazakar ve ahlaki değerlere hatta sevgilisine karşı, dik durabilen bir kadının yaşamını mutlulukla sürdürmesi beklenemezdi elbette! Küçük yaşta taşı çamuru elini alarak hedefini belirleyen, zor koşullarda bu hedefe kitlenen ‘aykırı’ kadının sanatına ve hayatına yön veren ilişki sonrasında gelen hayal kırıklıkları, sinir krizleri ve paranoyalarının adresi, günümüzde yaşansaydı şayet, akıl hastanesi olmazdı şüphesiz. Öte yandan, ‘zaman’ aykırılıklara ve kadına hala pek insaflı davranmıyor ne yazık ki! Tek dostum dediği erkek kardeşine mektup yazıp yolunu gözlerken, istemeyerek de olsa diğer hastalara yardım ederken izliyoruz onu. Sadece bir anlığına eline aldığı taş parçası sanatçı kimliğinden, öldürülme korkusuyla kendi pişirdiği yemeğinden oluşan sofrası paranoyasından izler taşıyor; belli belirsiz. 

Camille’in hikâyesi bu ‘kısa an’lardan ibaret değil elbette. Ancak yönetmen, fazlasıyla soyut yaklaşıyor; sayısız detay yerine filmi detay haline getiriyor, görünenden ziyade görünmeyene pencere açarak trajediyi izleyenine geçiriyor daha çok. Başı sonu görünmeyen, sadece üç beş günle sınırlı Camille trajedisi özetle... 

Camille Claudel 1915, yönetmenin etkisiyle de tabii, ‘bitmeyen zaman’ içerisinde zorlayıcı ve hayli kasvetli... Ancak bu kez anlatılmak istenen tam da bu bana kalırsa. Dumont, ‘olan olmuş’a odaklanıyor ve yıllara yayılan esaretin kısa bir dönemine çeviriyor kamerasını. İçinde bulunulan durumu seyircisine öylesine vurucu aktarıyor ki, sıkışmışlığı ve görünmeyen yılları hissetmemek zor. Üstelik aşırı dramatize anlatımla da ilerlemiyor film. Aksine sakin, tıpkı Camille’in anlamaya çalıştığı şekliyle sindire sindire ve geçen günleri gerçek zamanıyla anlatmaya özen gösteriyor. Ne iştah açıcı cümleler kuruyor, ne durumu değerlendiriyor. Belirsiz, anlaşılması zor, havada kalan diyaloglarla yoruyor kimi zaman. Buna rağmen Camille’in çıkışsızlığından, henüz bilmediği geleceğinden ve içinde uyanık tutmaya çalıştığı umudundan etkileniyoruz. Ölümünden yıllar sonra dahi ödüller kazanan Camille kadar, yönetmenin çıtayı yükselten üst düzey bakışı ve Juliette Binoche’un performansının da katkısıyla tabii... Aklımıza hüzünlü beraber kardeşine yazdığı şu satırlar kazınıyor: “Bu esaretten çok sıkılıyorum, eve hiç dönemeyecek miyim Paul?”...

Tarihe yazılmış ünlü bir sanatçıyı sadece hastaneye kapatıldığı ve hiçbir şey yap(a)madığı günleriyle resmetmek riskli bir iş. Bana göre, iyi ki... Ama filmin sevmeyeni çok. Açıkça söylemek gerekirse, alıştığımız tarzda biyografilerden, öyle herkesin seveceği, herkese önerilecek filmlerden değil... Camille Claudel ve tabii Juliette Binoche hayranlarına diyelim daha çok...

Eğer Camille Claudel ilginizi çekiyorsa, kısacık bir kesit sunan ve gerisini hayal gücümüze bırakan bu film öncesi, bir başka Bruno’nun (Nuytten) çektiği, Rodin ile aşkına odaklanan ilk filmi izlemenizi öneririm. Önceliği Camille Claudel 1915’e verirseniz de şayet hiç sorun değil, bitiminde aynı açlıkla geri dönüp Claudel’in ikinci kuşak akrabası tarafından kaleme alınan romandan uyarlanan ve başrollerini Isabelle Adjani ile Gerard Depardieu’nun paylaştığı 1988 yapımı (baş tacı olmasa da) ‘Bir Kadın’ı  (Camille Claudel) izleme isteği kaçınılmaz...

(İlgilisine, Camille Claudel 1915, bu aralar Mubi’de de gösteriliyor.)

 

Yönetmen: Bruno Dumont

Senaryo: Bruno Dumont

Oyuncular: Juliette Binoche, Jean-Luc Vincent

IMDb: 6,5

GALERİ


Diğer Yazılar